Elimdeki kitap 2008’de İş
Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış. Benim için en büyük özelliği önsözü
romanın kendisinden daha çok beğenmem J Çünkü yazar burada Servet-i
Fünun matbaasında toplanıp Tevfik Fikret önderliğinde “Abdülhamid’in bütün tedbirlerine, hafiyelerine, bütün kısıtlamalarına …
bu milleti ezmek, susturmak, hayvan etmek için harcadığı milyonlarca
altınlarına rağmen” edebi eser
üretmeye ve millete edebiyatı sevdirmeye uğraşıldığını belirtiyor. Diyor ki “sansürün pençesinden zarif bir cümleyi,
imalı bir kelimeyi, mevzuyu, bir hürriyet fikrine zemin olabilecek hikayeleri
yeni yeni kelimelerin belirsizliği içinde boğarak kurtarabildiğimiz günler
düşmandan bir kale zaptetmiş gibi muzafferane sevinirdik!” Salon Köşelerinde
de sansüre bir dönem uğramış.
Romanın baş kahramanı Şekip’in
öldüğünü daha baştan öğreniyoruz. Ölmeden yazdığı kendi hikayesini okuyoruz.
Şekip tam bir salon erkeği ve harika bir “valsör”dür.
İstanbul’da yaşamasına rağmen bütün arkadaşları ecnebi olan Şekip’e günün
birinde Lydia Sanşayn adlı “süzük gözlü”
bir İngiliz kızını takdim ederler. Bu kız bir süre sonra benim de merak ettiğim
soruyu sorar:
“Her gün dört beş evin kapısını çalarak, iki üç fincan çay içerek ve dört
beş kadını, aynı kadınları, aynı insanları çekiştirerek hayat süren erkekler
hakkında fikriniz nedir?”
teşekkürler konum safveti ziya idi eserinin konusuna bakıyodum karışık sitelerden güzel denk geldim :)
YanıtlaSil