Bir kız İngiliz edebiyatını
seviyorsa kesin Jane Austen de işin içine girer. Ben ilk defa İngilizce
aslından okudum Austen’i. Son birkaç haftamın uzun ve sıkıcı otobüs
yolculuklarını daha çekilir kıldı. Collector’s Library diye bir dizi var ki
romanları kısaltmadan, küçük boyutta ve şık bir ciltle basıyorlar. Daha önce
Hamlet’i de okuduğum bu seri çok hoşuma gidiyor.
Gelelim romana… Umut Parkı diye
Türkçe’ye çevrildiğini gördüğüm bu roman, Fanny Price’ın zengin teyzesi Lady Bertram’a
ait Mansfield malikanesine getirilmesiyle başlıyor. Fanny çekingen bir
çocuktur, kuzenleri Maria ve Julia ona alaycı davrandığında daha da içine
kapanır. Kendisini “sevimli” olarak
tanıtabilecek özelliklerden uzak olmasına rağmen, kuzeni Edmund ona yaklaşır,
onu dinler ve işgüzar teyzeleri Norris’e karşı himaye eder. Böylece Fanny’nin
hem kendini en kolay açabildiği, hem de çekingen bir sevgi beslediği kişi
oluverir.
Lady Bertram’ın eşi Sir Thomas
Bertram, disiplinli ve soğuk, törene etikete önem veren bir insandır. Onun
yanında dingin ve olgun görünmeye gayret eden Julia ve Maria, Norris Teyze’nin
pohpohlamalarıyla aslında şımarık ve sorumsuz yetişmişlerdir. Anneleri ise
hepten Allahlık , tüm gününü kanepede yayılarak geçiren, hiçbir şey için kendini
yoramayan bir kadındır. Bu yüzden
babaları West Antigua’daki koloni işlerini düzeltmeye gidince meydan kızlara
kalır. Maria, zengin ama biraz alık Bay Rushworth’la nişanlıdır. O sırada
Mansfield papazının eşi Bayan Grant’ın evine gelen “şehirli” Henry ve Mary
Crawford kardeşler çevreye hareket ve heyecan getirir. Julia ve Maria Henry’nin
salon adamlığından etkilenerek hayallere dalar. Edmund ise zeki ve hareketli
Mary’yi beğenir.
Fanny pek sevilmeyen, sıkıcı
bulunan bir karaktermiş kimilerine göre. Prensipli ve ciddi bir kahramanın,
hele bu zamanda bayık bulunacağı anlaşılabilir. Ki filmini (1999) izlediğimde
hazırcevap, özgür, Edmund’la liseliler gibi itişen, Sir Thomas’a Henry’yi hemen
ispiyonlayan, onun evlilik teklifini kabul edip ertesi gün “yapamiciim” diye
vazgeçen bir Fanny gördüm. Her ne kadar aktris fiziksel anlamda o sade ve
iddiasız güzelliği iyi yansıtsa da, karakter anlamında yok böyle bir Fanny!
Fanny sessiz, kuzenleri incinmesin diye Henry’den neden hoşlanmadığını bir
türlü açıklayamayan, Henry’ye de hiçbir zaman prim vermeyen bir karakter
aslında.
Fanny Price rolünde Frances O'connor. |
Büyüdükçe güzelleşen, beğeni
toplayan Fanny zamanla teyzesi Lady Bertram için vazgeçilmez hale gelir. Çok
sevgili kardeşi William’la birlikte Fanny’i Portsmouth’a, ailesinin yanına
gönderdiklerinde eksikliğini hissederler. Kendi çocuklarının hayırsızlığı bunu
daha çok vurgular. Fanny ise Portsmouth’a kendisiyle “eşit” olanların yanına
gittiğini, orada çok sevileceğini düşünse de Price’ların evinde artık bir
yabancı gibidir.
Hikayenin sonunda beklenen
oluyor aslında. Edmund gelip Fanny’i alıyor. Mary abisinin Maria’yı baştan
çıkarmasına gösterdiği umursamaz yaklaşımla Edmund’un gözünden düşüyor. Mutlu
sondan başka ne olabilir ki? Elbette papazlığı seçen oğlumuz yanı başında onun için çırpınan
yüreğin farkına varacaktır.
Norris Teyze’nin komik
pintilikleri, fundalıkta gezinmeler, at binmeler, birine adıyla hitap etmenin
bile büyük bir olay olduğu İngiliz adabı muaşereti… Evcilik oynar gibi
hissettim kendimi, derin meseleleri bu kitapta aramak boş bence. Kimileri iddia
etmiş ki Sir Thomas’ın West Antigua’daki
koloni işleri üzerinden sömürgeciliğe bir eleştiri var. Eser miktarda bile
böyle bir eleştiri olduğundan şüpheliyim.
“Selfishness must always be
forgiven, you know, because there is no hope of a cure” (Mary Crawford)
Children of the same family, the
same blood, with the same first associations and habits, have some means of
enjoyment in their power, which no subsequent connections can supply.
She was of course only too good
for him; but as nobody minds having what is too good fort hem, he was very
steadily earnest in the pursuit of the blessing.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder