Atlas Kitabevi’nden 1984’te
çıkmış bu kitap, Hüseyin Rahmi’nin akılları bir karış havada, serbest aşk
hayatı yaşamak isteyen üç güzel genç kız hakkındaki romanı. Kızlarımız
Nevhayal, Şaheser ve Lemiye (isim repertuarım günden güne genişliyor).
İçlerinden Lemiye, Lebip Paşa’nın kızı, hayat hakkında karamsar felsefelere
giriyor. Evli bir adamın, Behçet Hilmi’nin kapatması olmak için evden kaçarken
babasına bıraktığı mektupta şöyle diyor:
“Baba yurdundan kaçıyor ama, bu kızın geliri yok, ne ile yaşayacak?
Dersiniz. Bizi sizin buyruğunuz altına sokan, sizin elinize bakmaktaki
yoksulluğumuz ise; bu düşkünlüğümüzü doğuran yine sizin bencilliğinizdir.
Bundan sonra bizi beslemekten kurtulacaksınız. Çünkü artık katiplik, esnaflık,
doktorluk, avukatlık, biletçilik, vatmanlık hepsi bizim için…”
Lebip Paşa eski kuşaktan, bazı
çevrelerde 2000’ler Türkiye’sinde bile halledilememiş meseleler içinde dönüp
duruyor, aslında korkuyor:
“Dün saygısız gözlere kapalı bir tapınak gibi kafesler, ağır perdeler
arkasında; erkeğinin getireceğine kanaatle oturan, yalnız evinin işleriyle
uğraşan, bu her yabancıdan kaçınan melek… Bugün geçimini sokağın pis çamurları
içinde kirlenerek aramağa çıkarsa!... Doğu’nun namus geleneği nasıl korunabilir?”
Lemiye, eski belalısı Kasım
Necati’nin planıyla kendi annesi, Behçet’in de karısı ile birlikte Behçet’le
yaşadığı apartman basılıp baba evine geri getirilse de babası onu sokağa atıyor. Feleğin sillesini değerlim
Hüseyin Rahmi bir güzel yediriyor kızcağıza. Behçet’e maceralarının sonunda bir
şey olmazken bu düşmüş bir kız olarak kalıyor. Bunun üzerine namus
hakkındaki tiradı geliyor:
“İnsanları bazı yüce isteklere hizmet ettirmek ya da itaat altında tutmak
hilesiyle bir çok komedyalar oynanmaktadır… Bu komedyaların yaratıcıları,
uydurdukları ahlak kurallarının hemen hiçbir sözcüğünü kendi nefislerine
uygulamazlar. Lakin saf, budala, geri kafalı halkı aldatmak için uygular
görünürler. Örneğin “namus” sözcüğü de yeryuvarlağı kadar şişirilmiş bu incir
çekirdeklerinden biridir… İşte bu sözcük, gücünü anlamsızlığından alıyor. Çünkü
anlamlı sözcüklerin insanlar üzerinde çekici güçleri yoktur. Çünkü kavranması,
zihnin biraz yorucu çalışmasını isteyen sözcükler halka bir şey anlatmaz…
Haniye bugün niye Ogüst Kont’un pozitivizminden yararlanılmıyor? Herbert
Spenser’in evrim kanunlarından niye yüz çevriliyor? Daha dün felsefe
kürsüsündeki gür ve coşkun anlatışı tatlı tatlı dinlenen Bergson’un ruh
hakkındaki yayıp verdiği bilgilere bugün neden dudak bükülüyor?... Ticaretteki
etkisini anlamak için, yığdığı büyük servetin karşısına geçip cıgarasını
tüttürerek keyif çatan mutluya sorunuz ki o paraları toplarken namusu, kaç defa
vicdanından yumruklarla dışarı kovmuştur? Bu yığını namusuyle hoş geçinerek
yapmayı başardığını iddia ederse gülünüz. Onun bütün hilesi, namusuyle ilgisini
kestiği anları, herkese karşı saklayabilmekteki başarısıdır. Yüzbin kişinin
midelerine girecek lokantalardan bir kişi hesabına bu koca zenginlik
birikmiştir. Bunun böyle oluşunu, kanunlar korudukça dünya yüzünde gerçek
barış, güzel geçinme ve rahat beklemek boşunadır.”
Kadın erkek karakterler arasında
durmadan dolaşıp herkese haber yetiştiren komik bir karakter var: Fındıkçı
Seher, romanda “Kılığının alacağı
biçimler biraz tesadüfe bağlıdır. Örneğin mayıs sonuna doğru Bitpazarı’nda
düşürerek yok pahasına aldığı bir samur
taklidi boayı, mevsime uyup uymadığına bakmaz. Hevesini alıncaya dek
kullanır. Temmuz gelir; hala Fındıkçı Seher’in boynunda, iki boncuk gözüyle
size bakan, sivri yüzünü uzatmış sansar kafalı bir kürk atkı görürsünüz.”
Şeklinde karikatürize ediliyor. Bu savruk hanfendi aynı zamanda çapkın da…
Lemiye’nin sevgilisini “Pırlanta gibi bir
delikanlı… İnsanın bardağa koyup içivereceği, ya da göğsünün üstüne elmas iğne
gibi takacağı geliyor…” diye
anlatıyor.
Bana sorulsa, Hüseyin Rahmi’nin
aklı noksan diye göstermeye çalıştığı karakterlere aynı zamanda en akıllıca
lafları ettirmesi tesadüf değil, derdim. Belki tepki görmemek için zamane
okuyucusunun “mazur gör, deli işte,
saçmalıyor…”şeklinde sırtını sıvazlamış, ama şunu söylettiği bir karakterin,
Lemiye’nin zeki olduğu kabul edilmez mi?
“Birbirimize karşı bu insanlık komedyasını açık kağıt ile oynasak nasıl
başarı kazanabiliriz? Kimimiz sarığımızla, kimimiz tespihimizle, kimimiz
yazdığımız cilt cilt ahlak kitaplariyle, kimimiz kahramanlığımızla aldatacağız
ki, elbirliğiyle, bu koskocaman yalan makinesi döndürülsün. Çok aldatanlar
prens gibi yaşasın… Aldatamayanların boyunları altında kalsın…”
O yüzden de romanın sonunda
Lemiye’nin uslu uslu Kasım Necati ve çocuklarıyla oturacağına pek inanasım
gelmedi ya… Kadın bildiğin feminist çünkü. Nevhayal ve Şaheser’in kumarhane
masalarına meze olmaları yanında, yine
okuyucuyu rahatlatmak böyle mümkün olmuş olabilir. “Bakın kudurdu, tepindi ama
yola geldi” mesajı…
Hüseyin Rahmi, zamanlı ve
zamansız tespitleriyle öyle güzel bir resim çiziyor ki… Kimi yerde karikatür
bir tip – ama gerçek:
“Yaşlandıkça örtünmeyi daha çok artıran bazı kocakarılar gibi, Emine Hanım
da son zamanlarda yabancı gözlerden kendini pek sakınır olmuştu.”
Kimi yerde ürkek ürkek
Batılılaşmaya çalışan bir toplum – ki bu konuyu çok severim, sağolsun yazar da
bence onu en güzel işleyenlerden. Tutuşmuş Gönüller de buna bir örnek:
“Bindiği uzun ökçelerin üstünde kimi kez zarif, küçük kıvrılışlarla
sendeleyen genç kadın, kavalyesinin koluna iyice yaslanıyor… Böyle dişisiyle
kol kola ikiz gezmeğe, henüz alışmamış Türk kuşağının bu çığırdaki acemiliği
gözüküyor… Kadında hoppalığa pek çok heves, erkekte kolundakini herkeslere
göstermeğe büyük bir övünç seçiliyor gibiydi.”
Ve kimi yerde bir aforizma:
“Anlamlarına bayağı zamanlarda pek dikkat etmediğimiz bazı deyimler,
sözcükler vardır ki hayat bize onların ne demek olduklarını pek canlı
örneklerle, etkili bir ders gibi içimize yerleştirir. Belki de olgunlaşma
dediğimiz olay, okullardan, üniversitelerden daha çok, doğadan böyle zihnimize
birer darbe biçiminde aldığımız derslerle yerleşir.”
Ne güzel yazmış, ne güzel anlatmışşsınız. İfadenizi çok sevdim. Şimdi ne yapıyorsunuz, nasılsınız bilmem ama umarım hala okumaya ve okuduk-klarınızı değerlendirmeye devam ediyorsunuzdur...
YanıtlaSilBeğendiğinize sevindim, teşekkürler :) Evet, okumaya devam ediyorum ve hikayelerini yazmamı bekleyen kitaplar birikti haliyle. Er geç blogda yerlerini alacaklar.
Sil