Okumuşum, öylece kalmış. Geç de olsa yazayım.
Önsöze göre, Tolstoy’un güçlü realizmini
hazırlayan ve Dostoyevski’ye yol gösteren esermiş bu. Ben Turgenyev’in
Kaderci’sine benzettim. Kitabın kendisini fazla ilgi çekici bulmasam da,
okuduğum o mükemmel eserlere mihmandarlık yapan kitabı da burada saygıyla anmak
isterim.
Şairin Ölümü isimli ünlü şiirine de yer verilmiş
kitapta. O şiirden bir kıta:
‘Tahtı
çevreleyen siz gözü doymaz yığın!
Örtün
gerçeği, söz tanımayın yargıya.
Sinin,
sinebildiğiniz kadar yasanın altına.
Ama,
ey alçaklar, unutmayın bir gün çıkacağınızı
Tanrı’nın
huzuruna.’
Romanın baş kahramanı Peçorin, sırf zihni
faaliyette bulunmak için düşman edinmekten hoşlanıyor:
‘Canıma
minnet düşmanlara bayılırım. Beni eğlendirir, kanımı hareketlendirir. Her an
kuşkulu olursun, her bakışın, her sözcüğün anlamını çözmek, amacını kestirmek
istersin. Aldanmış görünerek, kurnazlıklarla ve bin bir tasarılarla kurulmuş
yapıyı birden çarparak yıkmayı kurarsın. İşte hayat buna denir.’
‘Çağımızın
kahramanına örnek bula bula bu genci mi buldu yani!’ şeklinde
tepkiler alan, intihara da biraz meyilli bir anti-kahramandır Peçorin. Kendine
düşmanlar yarattığı gibi, sevmediği kadınların da kalbini kazanmayı hedefler bu
adam:
‘Ben yoluma
ne çıktıysa kapan, kandıkça susayan hırsın tutsağıyım. Başkalarının ıstırabı,
neşesi yalnızca kişiliğimi, ruhumu güçlendirecek besinmiş gibi görünür gözüme.’
‘Varsın
bildiğini okusun. Öleceksek ölelim, Dünya sanki ne kaybeder? Artık yaşam
sıkıyor üstelik. Ben baloda esneyen, sırf henüz kupa arabası gelmediğinden
yatmaya gitmeyen bir insandan farksızım. Şimdi ise araba da hazır! Haydi esen
kalınız. Aşkım kimseyi mutlu etmedi; çünkü karşımdakiler için hiçbir
fedakarlıkta bulunmadım. Kimi sevdimse, bencillikle, kişisel heveslerimi tatmin
için sevdim.’
Ve bir Rus klasiği; bir doğayla iç içe yapılan
düello sabahı tasviri: ‘Bugünkünden daha
mavi, daha duru bir sabah hatırlamıyorum. Güneş, güçlükle doruklardan
seçiliyordu. İlk ışınlarının okşayıcı ılıklığı, gecenin son soluyuşlarını yapan
serinliğine karışıyor; bütün duygulara tatlı bir gevşeklik veriyordu.’