Elimdeki kitap
1977 basımı, İnkılap ve Aka Kitabevi’nden. Dilinin sadeleştirildiğini görünce
önce hayal kırıklığına uğradım. Ama okumaya başladığımda hiç öyle yeni
baskılarda genellikle olduğu gibi dili samimiyetsiz gelmedi. Kitabı
İnternet’ten 2. el olarak almıştım, tabi öyle olunca sürprizlere hazırlıklı
olmak gerekiyor. Kitabın iki sayfası yırtılmıştı. Ben de e-kitap versiyonunu
bulup o sayfaları oradan okudum. Ve orijinal dilinin beni ne kadar
yorabileceğini gördüm. O yüzden artık
kararında bir sadeleştirme için 60-70’li yıllar basımlarını arayacağım.
Roman, Ahmet
Cemil isimli bir gazeteci bir gencin kendisi ve ailesi için hayal ettikleri ve
gerçekte olanları anlatıyor. Mai ve Siyah aynı zamanda Ahmet Cemil’in büyük umutlarla
yazdığı eserinin adı. Bu umutlar, kahramanımız arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin
kardeşi Lamia’ya aşık olduğunda onunla ilgili umutları ile birleşiyor. Bu iki
emele karşı, annesi ve kız kardeşi
İkbal’e karşı sorumlulukları da ağır basıyor.
Bazen bir roman okurken, yazar her ne kadar
beni baş kahramanın dünyanın en çilekeş insanı olduğuna ikna etmek istese de
ikna olmuyorum. “Bununki de dert mi? Hiç yoktan üzüp duruyor kendini…” diyorum.
Mai ve Siyah ise, bu anlamda çok inandırıcıydı. Ahmet Cemil’le birlikte ben de
isyan ettim, çıkış yolu aradım. Zavallı hayal dünyasından çıkamadığı için
yediği tokatlar da epey şiddetli oldu. Üstelik herşeye o kadar üzülmesine
rağmen, ne yapacağını kendine sorduğunda ardarda hep “Hiç!” cevabını alması…
Sıkıldığım
bölümler olmadı mı? Oldu. Mesela uzun uzun bir tabloyu anlatır gibi gökyüzünün büründüğü
değişik renkler tasvir edilirken, eh biraz… Ama onlar da sanki maviden siyaha
dönüşün tesirini güçlendirmek için gerekliydi.
Bir alıntı:
“Kimi zaman, birdenbire, hiç beklenmeyen bir dakikada akla
çarpıvermiş gerçekler vardır. Bunlar, yıllardan beri damla damla, çeşitli
zamanlarda döküle döküle birikmiş belirtilerin; küçük küçük kendi başlarına
anlamsız simgelerin birden doğuveren sonucudur. Bir hiç, düşünceden geçen bir
rüzgar; o anlamsız belirtileri, simgeleri açıverir. Bunlar, aralarındaki
bölmeleri kalkıvermiş atomlar gibi birbirine katılır, birbirini bulur, bir
yığın oluşturur; görünmemesi olanaksız bir gerçeklik kazanır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder