Alexandre Dumas’nın gayrimeşru oğluymuş yazar, ben aynı kişi
sanıyordum okumadan önce. 1972 basımı Altın Klasikler’den olan kitap güzel bir
Nesrin Altınova çevirisi ile de korunan çok akıcı bir üsluba sahipti. Kibar
fahişeleri gerek Balzac, gerekse Zola bol bol konu ettiğinden bazı yönlerden
tanıdık geldi kitap. Fransız insanının 19. yüzyıldaki genişliği bu yönlerden en
önemlisiydi J
Yeşilçam filmlerinde bile çokça
işlenip yalama olan düşmüş kadını o hayattan çekip çıkarma fikri kitabın
merkezinde. Ama o fikri çok daha ilgi çekici bir kurguyla sunduğu için yazara
minnettarım. Kamelyalı Kadın’ın (Marguerite Gautier), o zamanın en önemli
piyasası olan tiyatroların müdavimi, elinde daima bir kamelya buketi taşıyan
fettan kadının ölümüyle başlıyor roman.
Kamelya çiçeğinin böyle göründüğünü bu kitaba kadar bilmezdim. |
Onu bu hayattan çekip kurtarmaya
çalışmış ve başarılı olamayınca yakın arkadaşlarından birini metres edinerek
ona eziyet etmiş Armand Duval, son nefesinde yanında olamamanın acısıyla onu
son bir defa görmek istiyor. Mezarını başka yere naklettirme bahanesiyle
açtırıp, hiç de romantik olmayan o kaçınılmaz manzarayla karşılaşıyor. Bu şok
tedavisinin ardından da sergüzeştini yazara anlatıyor.
Bu sergüzeştin bana en ilginç
gelen yanı, dediğim gibi geniiiiş Fransız kültürü. Armand’ın maçoluk ve -daha
iyi bir kelime aklıma gelse de-
hoşgörülülük arasında gidip gelmesi:
“Marguerite’i tanıyalı henüz
otuzaltı saat olmuştu. Sadece yirmidört saat önce aşığı olmuştum, bir de kalkıp
alınganlık pozları takınıyordum. Benim için bölüşmesinden mutluluk duyacak
yerde, her şeye tek başıma sahip olmak, geleceğinin geliri olan geçmişinin
ilişkilerini birdenbire koparmaya zorlamak istiyordum.”
Marguerite’in Armand’ı
başlangıçta, sofradan öksürük nöbetiyle kalkıp gittiğinde peşinden gelen tek
kişi olduğu için sevmesi. O kadar sevdiği kadına Armand’ın ardı ardına vurduğu darbeler. Ölen kızına
benzettiği Marguerite’e yaşayışını düzeltmesi için yardım eden ama hayal
kırıklığına uğrayan yaşlı dük. Bir de Prudence Duvernoy karakteri J Köpek balığının yancısı küçük balıklar gibi Kamelyalı Kadın’ın peşinden
ayrılmadı, ta ki para sızdıramayacağını anlayana dek.
Armand’ın babasının
konuşmalarına dayanamayan Marguerite, onu terk edip yalnız günlerini ölüm
döşeğinde geçirirken şunları yazar:
“Doktorların bütün dediklerine
rağmen, -çünkü başımda birçok doktor var, bu da hastalığımın arttığına bir
işarettir- artık ölmek üzereyim. Onun için şimdi babanızı dinlediğime hemen
hemen pişman oluyorum. Geleceğinizden sadece bir yıl alacağımı bilmiş olsaydım,
o yılı sizinle birlikte geçirme isteğine karşı durmazdım. Böylece hiç değilse,
candan bir dostun elini tutarak ölürdüm. Yalnız şurası bir gerçek ki, eğer o
yılı birlikte geçirseydik, bu kadar erken ölmezdim.”
Mark meleği. |
Dipnot: Giuseppe Verdi’nin La
Traviata’sına ilham kaynağı olmuş bu roman. La Traviata tarafımdan “Maark Maaark mis gibi evimiz Maaark Maaark parlasın tertemiz”
güftesi ile bilinir.
İlk baskısı 1848 yılında yapılan Kamelyalı Kadın; tüm zamanların en tanınan aşk romanlarındandır.
YanıtlaSilKitaptan gözüme takılan, sevdiğim alıntılar:
‘’İnsan bilmediği bir acıyı teselli edemez.’’
‘’Zaman ilerledikçe anılar değilse de, ilk izlenimler siliniyordu yüreğimden.’’
Devamını bloğumda bulabilirsiniz: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/alexandre-dumas-fils-kamelyali-kadin-kitap-yorumu/