17 Ekim 2014 Cuma

Le fantome de’l Opera / The Phantom of the Opera / Operadaki Hayalet – Gaston Leroux

‘No, he existed in flesh and blood, though he assumed all the outward characteristics of a real phantom, that is to say, of a shade.’


Tuyler urperten sarkisini herkes bilir Turkiye’de bu operanin. Ama Turkiye’de de dunyada da ona ilham veren ayni adli romani bilenler fazla degildir. Fransiz yazarin ismini daha once duymamistim ben de, duyduguma memnunum simdi. Onsoze gore, annesi bir tren yolculugundayken sancilanip en yakin binaya aceleyle tasininca, gelmis gecmis en unlu korku romanlarindan birini yazacak bir insana yakisacagi uzere bir cenaze levazimcisinin dukkaninda dunyaya gelmis Leroux. Bu da genellikle sen ve nukteli biri olmasina ragmen yazara etki etmis, onu olum ve sonrasiyla ilgili fazlaca dusunmeye sevketmis.

Gelelim romana…Ilk basta her hayalet hikayesinin basinda oldugu  gibi bazi akil almaz seyler operadaki herkesin agzinda dolasmaktadir. Opera dediysem, bildiginiz tum operalari unutun (?), neredeyse yedi sekiz katli, altinda ise birkac  kat bodrumu olan, kendi ahiri, oyuncu odalari vs. hepsi icinde devasa bir yapi. Yazarin ilham aldigi yapi disaridan soyle iste:

Palais Garnier.

Bu operanin mudurleri operayi iki yeni mudure devretmistir. Bunlarin da kulagina arada karanlik koridorlarda gezinen bir siluet calinmis olsa da pek umursamazlar once. Ama kirmizi murekkeple yazilmis ve O.G. (Opera Ghost) diye imzalanmis ve aksamki gosteri icin 5. Locayi kimseye satmamalarini emreden bir mektup alinca kafalari karisir. Nedense bunun eski mudurlerin yaptigi bir saka oldugunu dusunup locayi da bos birakmazlar.
Ama opera calisanlarindan bazilarinin gizemli olumleri, gosteri oldugu bir gece tavandaki dev avizenin kopup duserek birinin olumune sebep olmasi, yetmedi O.G.’nin operada gorevli Madame Giry araciligiyla verilmek uzere onlardan para talep etmesi yeni mudurleri saskina cevirir.

Bu sirada, prima-donna Carlotta’nin kiskancligi yuzunden yildizi henuz parlayamamis olan genc sanatci Christine Daae, operadaki odasinda buyuleyici bir ses duymaya baslamistir. Babasinin anlattigi muzikal efsanelerle buyuyen Christine, bu sesin `the Angel of Music` olduguna inanir. Ses ona muzik dersleri bile vermeye baslamistir!

Bir de gencliginde Christine’in bu masallarla buyudugunu bilecek kadar yakin oldugu ama sonra trajik bir sekilde irtibati kaybettigi Chagny vikontu (kontun kardesi oluyor burda vikont) Raoul geliyor bir aksam Christine’i dinlemeye. Cok sasiriyor, hemen eski baglari kuvvetlendirmeye calisiyor ama karsisinda biraz tuhaf bir Christine buluyor bu kez.
Cokca gerilim, bol bol flashback, takipler, kiskanclik… Dedektifi son bolume kadar ortaya cikmayan polisiye bir romana benziyor. Christine, Raoul’un yardimiyla o ilahi sesin aslinda kotu niyetli bir `insan` oldugunu, onu tiyatronun altindaki golun ortasinda kendi yaptigi eve kapatmak istedigini anliyor. Boylece eski sevdigi geri geliyor, neseyle butun operayi geziyorlar, birlikte kacma planlari yapiyorlar opera binasinin catisindaki Apollon’un Liri onunde:


Ama hayalet o kadar cesur ki, performansinin orta yerinde isiklari sondurup yuzlerce seyircinin onunde kaciriyor Christine’i. Hayalet (Erik)  son derece solgun  ve ailesinin bile bakmaya dayanamadigi cirkin yuzunu gosteriyor ona meshur maskesini cikarip. Christine ona hem aciyor, hem yalvariyor gitmek icin. Unutmadan soyleyeyim, hayata kusmus Erik karakteri, ayni zamanda bir seri katilin ilk edebi tasviriymis.

Uf uf uff!


Baslarda supheyle yaklastigim Persian karakteri Raoul’e yardim ediyor operanin altindaki eve olmeden varabilmesi icin. Cunku hayalet her yeri trap-door’larla bin turlu cinliklerle doldurmus. Efendim, buralarda basliyor debriefing fasli. Meger Persian onu Dogu’dan, bir prensesi eglendirmek icin turlu iskence yontemleri icat ettigi zamandan taniyormus ve hayatini kurtarmis onun. O yuzden O.G.’nin simdiki yaptiklarindan da sorumlu hissediyor kendini. Bu arada yazar, soylediklerine biraz gerceklik cesnisi katmak icin olacak Turkiye’ye de soyle yer veriyor hikayede: Erik Istanbul’a gidip sultanin emrine  giriyor. Yildiz Sarayi’nda `Son Turk Devrimi`nden sonra bulunan butun trap-door’lar, gizli odalar ve kasalari da o yapiyor. Yetmiyor bir  de Sultan’a her acidan benzeyen bir ‘otomat’ yapiyor ki insanlar Sultan bir yerde sanarken o baska yerde olabilsin! Cool story J Konuyla ilgili Mohammed-Ali Bey ile Yunanlilarin Istanbul’a girdiginin ertesi gunu yapilan bir roportaja yonlendiren bir dipnot bile var ama Google istedigimi vermedi.

Neyse, operanin derinliklerine inip yol bulmaya calismalarinin sonunda aksi gibi Erik’in icadi torture chamber’in (iskence odasi) icine dusuyorlar. Ilginc sekilde tasvir edilmis bu odanin biri ugrasip bir taslagini yapmis:

http://talvienkeli.deviantart.com/art/The-torture-chamber-300170779


Bu aynalarla kapli altigen bir oda, icinde daragacina benzeyen bir agac ve yapraklarla tropikal bir ormani andiriyor. Isisi surekli yukseliyor, susuyorsun ve bayilacak gibi olmanin, umutsuzlugun yuzune verdigi acinacak ifadeyi sonsuz gibi gorunen o ormanin her tarafinda goruyorsun. Sukur ki Persian bu odayi daha once de gordugunden Raoul kadar delirmiyor. Gorunmeyen anahtari odanin her karisinda aramaya calisiyor, her yer birbirine benzedigi icin uzun sure ugrasiyor. Erik orada olduklarini anlayip bir de su basiyor uzerlerine. Bu psikopat bir de operanin altini fici fici barutla doldurmus, Christine evlenmeye yanasmazsa operayi havaya ucuracak.

Kiz caresiz, evlenecegini ve evlendikten sonra da intihar etmeyecegini soyleyince Erik, Raoul’u kurtarmaya razi olur. Christine Erik’i oper ve bu opucuk omrunde ilktir hayaletin. Aradan cekilmeye karar verir sonunda, oldugu zaman ise onu Christine gomecektir.

 ‘Poor Erik! Shall we pity him? Shall we curse him? He only asked to be `someone`, like everybody else. But he was too ugly!’




Evet son bir not: Ben Andrew Lloyd Webber’in bu meshur operasina gittim Londra’da, kitabi okumadan once. Hayatimda gorup gorecegim en manyak dekor ve kostumleri gordum muhtemelen ama kitabi okuyana kadar da her seyi anlamamistim. Bunda sacini Marge Simpson’un saci gibi yapip tiyatroya gelen ve onumde oturan kadinin payi buyuktur. 

Simdi de Sari Odanin Esrari'ni bulup okumak lazim!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder