Altin Kitaplar’dan 1971’de cikmis bu roman, kolayca
okunuyor.
Madam Wu: koklu bir ailenin gumus sikirtisi gibi sesiyle
konusan zarif ve guzel hanimefendisi. Kocasini sevmemis, ama bir gorev
addettigi icin evlenmis onunla. Kirk yasina bastigi gun ise bir karar verip
kendini kadinlik vazifelerinden azad ediyor. Artik evde ayri bir bolmeye
tasinacak ve Mr. Wu’ya ikinci bir es bulacaktir.
Sakayik romaninda hayalen kurdugum dekorda aynen devam
ettim J Yuksek duvarlarin cevreledigi, tek katli daginik
binalardan olusan bir konak, binalar arasi orkideler ve sakayiklarla bezeli
bahceler, havuzlar… Kirmizi sekerli pirinc gibi enteresan yemekler… Pembe
ipekli kiyafetler ve inci kupeler…
Eski Cin geleneklerini ne derece yansitiyor bilmem ama,
romanda cok eslilik, erkek evladi kiz evlattan ustun gorme, kizlarin zihinsel
egitimine onem vermeme, onlari cocuk doguran makineler gibi gorme seklinde tanidik durumlar var. Madam Wu ise, okumayi
ve dusunmeyi cok seven bir kadin olsa da alisageldigi bu anlayislara gore amel
etmeyi surduruyor. Dinginligi ve otoriterligi ile konagi yonetmekte zorluk
cekmiyor. Ogullarina birer kiz bulup aile kurmalarini sagliyor.
Bu ogullardan birinin kendi gibi ogrenme heveslisi
oldugunu farkedince, uzak okullara gitmesin diye misyoner rahip Andre’yi eve
ders vermeye cagiriyor. Dersleri gizlice o da dinliyor. Rahip uzun boyu,
cussesi ve tuylu olusuyla sanki baska tur bir yaratikmis gibi geliyor ona. Bunu
soylediginde soyle cevap aliyor rahipten: “O
halde Allah once beni yaratmis. Sonra da size yaratarak ilk modelini bir hayli
duzeltmis, degil mi?”
Gariptir herhalde, kitap, televizyon gibi seylerle
varligini ogrenmedigin cesitten insanlari bir anda karsinda buluvermek… Sonra
bu insan, omrunu aralarinda gecirdigin kendi insanlarindan daha cok aciyorsa
ufkunu hele. Dinini ogretmesin diye titizlik ettigi bu adam, insan ruhunu
anlatiyor kadina. Onun bedenin olumunden sonra da varligini surdurecegini
soyluyor. Yavas yavas yakinlasiyor ona. Artik birlikte ders yapip sohbet
ediyorlar.
Iki romanini okudum, biraz genelleyebilirim bence J Pearl Buck romanlarinda onceden sinyalini vermedigi bir
olayi, genelde olumu, bir cirpida gerceklestiriyor. Mesela oglu Fengmo’nun, tam
da esi Rulan’la arasini duzeltmisken gorev icin bindirildigi ucak dusunce tozu
bile kalmiyor, tabuta koyacak bir sey bulamiyorlar.
Bir gun de , Madam Wu’nun konagindan ciktiktan sonra, zor
durumdaki birine yardim etmeye calisirken bir cete tarafindan olduruluyor Rahip
Andre. Madam Wu, ruhunda kopan firtinalara ragmen disardan oyle sakin ki… Olu
adami yataginda seyrederken, birden onu sevdigini anliyor:
“Bir kac saniye
icerisinde henuz olmus olan bir adami sevdigini anlamak yeri de gogu de sarsacak
bir seydi. Beynin, saskinligindan iki buklum olmasina sasmamaliydi. Kadin,
Andre’nin kendisine dusuncenin beynini meydana getiren hucrelerden nasil
ilerledigini anlatisini hatirladi. Ona olan sevgisini farketmesi o hucrelere
birdenbire dalivermis ve muhakkak ki hayatinin eski dusunce cizgilerini de alt
ust etmisti.”
Bu da tuhaf, o kadar kontrollu bir kadin demek ki, rahip
oldukten sonra ancak gercek duygulariyla yuzlesebiliyor. Icten ice seviniyor
da, artik bir tehlike kalmadi, hayallerimde yasayabilirsin, seni sevdigimi sana
ozgurce soyleyebilirim diyor Andre’ye. Artik insanlar hakkinda kararlar
verirken hep ona soruyor, o ne yapardi diye dusunuyor. Andre’nin sokaklarda
bulup evine yerlestirdigi kizlari Wu konaginin tapinagina yerlestiriyor. Mr. Wu’ya
aldigi ikinci esin mutlu olmadigini gorunce, annesiyle beraber gitmesine izin
veriyor.
Kavusma ihtimali kalmayan bir ask, korkunc. Oysa Madam Wu
yine sukunetle yasamaya devam ediyor. Konagindan disari ancak tahtirevan
uzerinde cikip perdenin arkasindan dunyaya bakabilen bu kadin, sevdigi adamin
mezarini ancak yakinindan gecerken ziyaret ediyor suphe cekmemek icin. Insanin
ufuklarini acmasi, duvarlarinin disina cikmasi cok kolay degil tabii.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder