“On
earth is known to none
The
smile that is not sister to a tear.’ ELLIOT
Baska baska seylerle ugrasirken tembel tenekeligim tuttu,
okuduklarimin hikayesini yazmadim. Gec de olsa bu kitabin da notunu dusmeliyim buraya.
Bristol’den almistim, ciltli versiyonunu bulamamistim, abebooks.com’dan da
haberim yoktu o zamanlar J Kitabin tipi oyle
gostermese de epeyce uzun bir romanmis, bitirmem uzun surdu.
Efendim, dikbasli ve durust Margaret Hale’in hikayesidir
bu. Miss Hale Londra’da kuzeni Edith ve ailesiyle yasamaktadir. Edith’in
evlenmesiyle o da Southampton’a anne ve babasinin yanina donecektir.
Yasadiklari yer masalsi bir guzellige sahip, New Forest yakinlarinda Helstone
adinda bir koydur. Dort ay yakinlarinda yasayip hava muhalefeti nedeniyle
gidemedigim bir yer New Forest; dort ayin sonunda uzgun ve yorgun oradan
ayrilmis oldugum icin icim buruldu bu koyun tasviri karsisinda. Ki Ingiliz
koylerinin 21. yuzyilda bile ne kadar guzel ve temiz kalabildigini gormus biri olarak
19. Yuzyildaki hali zaten masal gibidir, diyebiliyorum.
Kizimiz iste Londra’dan bu guzel koye geri doner. Kati
kurallari vardir, nedense ticaretle ugrasan insanlari hor gorur: ‘ Firincilara
ve kasaplara hayran olmami beklemiyorsun herhalde, degil mi anne?’ der mesela.
Kendi babasi koy papazidir, herkese yardim eder. Ne var ki bu adam, uzun
okumalar sonucu itikadindan supheye duser hale geldigi icin papazligi ve ona
ayrilan konutu birakmak istedigini kizina aciklar. Margaret cok uzulur ama on
bes gun icinde babasinin karari uzerine kuzeye, bir endustri kenti olan
Milton-Northern’e gitmek zorundadirlar.
Bundan bir gun once Edith’in esinin kardesi (biliyorum
bunun icin guzel Turkcemizde bir kelime var) Helstone’a gelip onu ziyaret eder
ve ona ilan-i ask eder. Edith onu
reddetmenin ve Helstone’den ayrilmanin yurek cirpintilariyla hazirliklarini
yapar ve yola cikarlar. Surekli havadan sikayet eden annesini hizmetciyle
birlikte deniz kiyisinda bir yere yerlestirip babasi ile ev aramaya koyulur.
Margaret’in isim babasi Mr. Bell, bu kasabada fabrikasi olan Mr. Thornton’a
yonlendirmistir onu. Mr. Thornton ve niceleri, zenginlesiyor olmalarina karsin
egitim eksikliklerinin farkina varmis ve Mr. Hale gibi egitimli kisilerden ders
almaya baslamistir. Mr. Hale de ozel ogretmen olarak hayatini kazanacaktir.
Duvar kagitlari zevksizce kaplanmis bir ev bulurlar
kafalarina gore. Kagitlarin degismesini isterler ama Mr. Thornton’un gizli
mudahalesi olmadan ev sahibi bunu kaale almayacaktir. Mr. Thornton konusunda
Gaskell bana gore cok iyi is cikarmis. Ilk gorusmelerinde, babasi disarda
oldugu icin cekinmeden Thornton’u kabul eden Margaret, birkac dakika sonra can
sikintisiyla etrafini izler ve bir tuccar olan bu beyi dikkate bile almaz. Eh,
her zaman ilk goruste ask olacak degil ya… Sonraki gorusmelerinde ise isci ve
isveren meselelerinden konusup, o donemde bir kadin ve erkek ne kadar tartisabilirse
o kadar tartisiyorlar. Margaret ‘kadinlarin
incir cekirdegini doldurmayan bos muhabbetlerindense erkeklerin ciddi meselelerini
dinlemeyi seven’ bir kiz oldugu icin istisna sayilabilir tabi.
Kitabin ortalarina gelmisim, esime anlatirken
farkediyorum ki Guney, insanlarin eski moda yasayislarini hala surdurebildigi,
sakin ve muhafazakar bolgeyi; Kuzey ise sanayilesmenin estetigi bitirmeye
basladigi ve insanlarin surekli acelesinin oldugu yerleri temsil ediyor. Pamuk
fabrikalari var kuzeyde, isciler ucretlerinin artmasini isteyince Irlanda’dan
ucuz isci getiriliyor.
Margaret fenalasan annesi icin zengin Thornton’lardan waterbed* istemeye gittiginde, iclerindeki bu
Irlandalilari istemeyen yerli isciler ayaklaniverir. Malikanenin kapisina kadar
gelen ofkeli kalabalik bagirip cagirmaktayken Margaret Mr. Thornton’u iscileri
ikna etmeye gonderir. Lakin insanlarin insanliktan cikmaya meyilli oldugunu
gorur ve kapinin onune cikip kendini ona siper eder!
Bu, hikayenin kirilis noktasidir. Atilan bir tas
Margaret’i bayiltacak ve Mr. Thornton da onu sevdigini anlayacaktir bu sayede. Askini
actigi Margaret ise ‘o kalabaliktan herhangi biri olsa ona da kendimi siper
ederdim’ diye cool davranacak ve bu davranis da Pride and Prejudice’e
benzetilen bir yol verecektir oykuye. Lennox, bir an icin dostluk ve ask
arasindaki ince cizgiyi asmis ve sonra pisman olmusken, Thornton ile hicbir
zaman dost olmamistir Margaret.
Kayda deger bir yani, bas karakterin bir yandan fabrika
sahipleri ile, bir yandan da isci sinifiyla gorusup bir nevi kopru gorevi
gormesi. Margaret, Nicholas ve kizi
Bessy Higgins ile konusuyor, ne kadar fakir olduklarini, Bessy’nin is yuzunden
bozulan sagligi nedeniyle yakinda olecegini goruyor. Kuzeyin anlasilmaz aksani
kitap sayfasindan bile buram buram tutuyor valla: ‘hersel’, clemming, hoo, m’appen, nobbut’… Ne bunlar yaa diyordum
ki kitabi bitirince arkasinda ‘glossary
of dialect words’ gordum, taslar yerine oturdu. Hep sonradan gelir aklima,
hep sonradan.
Dert, sikinti bitmiyor ki Margaret icin. Annesi
fenalasiyor, ‘oglumu isterim’ diye tutturuyor. Oysa oglu, Frederick, isyan
sucuyla idama mahkum edilmis bir denizcidir ve Ingiltere’ye gelirse davasi
gorulecektir. Margaret’in bir mektubu ile bu talihsiz delikanli gelip annesini
gorur ve ana ogul oylece el ele otururlar. Uykuda bile oglunun elini birakmayan
hasta bir anne ve kardesinin yemegini bebek gibi kasikla veren bir abla..
Uyanip bu manzarayi gorunce ‘cok
bencilim, ama bu uzun surmeyecek’ diyor anne ve
kisa sure sonra son nefesini
veriyor . Kizini da Mrs. Thornton’a
emanet ediyor.
Frederick giderken istasyonda onu taniyan bir sarhosu
telef edip bir de Margaret ile beraber
Mr. Thornton’a gorunerek nurtopu gibi bir yanlis anlamaya sebep olur. Mr.
Thornton artik Margaret’i gormezden gelmeye baslar ve bu Margaret’i cok
uzmektedir. Beyimiz artik iscileriyle iyi gecinmekte, onlara cikan yemegin vs.
iyilestirilmesi icin ugrasmaktadir. Sivri dilli isci Nicholas ile tartismakta,
sorunlarini anlamaya calismaktadir. Hanimefendimiz ise kardesi ile ilgili olasi
bir davanin nasil sonuclanacagini Londra’da bir avukattan sormakta ve
kardesinin masumiyetine tanik olabilecek birini aramaktadir.
Babasini da Cambridge’ye yaptigi bir ziyarette kaybeden
Margaret, simdi vaftiz babasina emanettir. Kardesinin davasinin olmayacak is
oldugu anlasilinca, onun Ispanya’da, nisanlisiyla daha mutlu olacagina karar
verilir ama Margaret ne olacaktir? Bu Mr. Bell ‘Pearl’ diye hitap ettigi
kizimizi (Margaret, inci demekmis) Helstone’a bir kez daha goturmeye karar
verir. Margaret eski evlerinde oturur buldugu yeni papaz ailesini gorunce
hicbir seyin eskisi gibi kalmadigini hisseder. Insanlari cikarinca bir mekandan
ne kalir ki?
Artik toparlamam gerekiyor. Ispanya’ya mi gidecek, Bell
ile mi kalacak, Edith’e mi gidecek Margaret… Onca ihtimalin arkasindan tabi
bekledigimiz gibi yanlis anlasilma cozulur ve Margaret Mr. Thornton’a kalir.
Karsilikli itiraflarin ardindan adamimiz cebinden birkac solmus cicek cikarir.
Margaret bunlarin nereden geldigini anlamistir.
Aklimda kalsin istediklerim:
‘She wished she had spoken more – stronger. Sharp,
decisive speeches came thronging into her mind, now that it was too late to
utter them.’
‘What I do exclude is the remorse afterwards. Blot your
misdeeds out (if you are particularly conscientious), by a good deed, as soon
as you can; just as we did a correct sum at school on slate, where an incorrect
one was only half rubbed out. It was better than wetting our sponge with our
tears; both less loss of time where tears had to be waited for, and a better
effect at last.’
‘She wanted everything to look as cheerful as possible;
and yet, when it did so, the contrast between it and her own thoughts forced
her into sudden weeping.’
‘The meanest thing to which we bid adieu,
Loses its meanness in the parting hour.’ ELLIOT
* waterbed, agrili hastalarin rahat etmesi icin su uzerinde yatmalarini saglayan bir yatak turuymus.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder