Bu
kitap bana sevgilimin hediyesi J Okuyup beğendiği için değil, güzelmiş diye
duyduğu için almış. Buna da şükür J İsmini
daha önce de duymuştum. Yazarın ilk ve tek kitabı olması, ve Pulitzer ödülünü kapıvermiş
olması ilgimi çekmişti. Ama hikaye ile ilgili bir şeyler gözüme çarpmasın diye epey
dikkat etmiştim.
Hikayenin
küçük bir kızın bakış açısından anlatılmasını beklemiyordum. Jean Louise “Scout” Finch, avukat babası
Atticus ve abisi Jem ile küçük Amerikan kasabası Maycomb’da yaşıyor. Scout ve
Jem özgür yetişen çocuklar. Gün boyu dışarıdalar, yaz tatillerinde onlara
katılan hayal gücü geniş Dill (Jean Louise’e neden Scout diyorlar, Charles’la
Dill ne alaka hiçbi fikrim yok. Siz Amerikalılar…) ile türlü oyunlar icat ediyorlar. Komşunun
evden yıllardır çıkmayan oğlu Arthur “Boo” Radley’i gözetlemek başlıca eğlenceleri. Onunla ilgili
dedikoduları duyup kendi aralarında piyes gibi canlandırıyorlar. Evde çok sıkıldığını
düşünüp oltanın ucuna taktıkları notu pencereden ona göndermeye çalışıyorlar. Her
ne kadar onlar o zaman bilmese de, alsınlar diye bahçelerindeki ağaç kovuğuna
küçük hediyeler koyan da Arthur aslında.
Dill’in
sokaktan biri gelirse haber vermek için aldığı zili Atticus burnunun dibine gelmişken
hala çaresizce çalmaya devam etmesi çok komik J Çocuklar kendi kendilerine planlar yapıp
uygulamaya çalışırken yakalandıklarında ne kadar komiklerse, babalarının onları
yakaladığındaki şaşkınlık ve kabullenişi de o kadar komik aslında.
Okulda
ve etrafta babaları hakkında sürekli “nigger-lover” denildiğini duyan çocuklar
zamanla fark ediyorlar ki babaları tecavüz iddiasıyla hapsedilmiş siyahi bir
adamı savunmakla görevlendirilmiştir.
Dahası babaları Tom Robinson’u gerçekten “savunmak” niyetindedir. Scout ve Jem
siyahi bakıcıları Calpurnia ile
yetişmiştir. İçten içe farkındalardır ki her ne kadar Atticus onları farklı
değerlerle yetiştirmiş olsa da, toplumun genelinde siyahiler soyutlanıyordur.
Bir beyazla bir siyahi arasındaki bir davanın sonucu önceden bellidir. Öyleyken
babaları Tom Robinson’u savunur, duruşmada anlarız ki Mayella Ewell babasının
sorumlu olduğu darp izlerini onun üzerine atmış, kendisine tecavüz edildiğini
iddia etmiştir. Aslında Mayella siyahi bir adamı öpmek istemiş olmanın utancı
içindedir. Duruşmayı izlemek için salona girmeyi başarmış Scout Mayella’nın
yalnız hayatı ile ilgili empati yapma gücünü kendinde bulur yine de… Dill ve
Jem’i hırslarından ağlatan mahkeme kararı gelir: Daha önce siyahi aleyhine
karar vermek jüri için birkaç dakikalık bir işken Atticus bu sürenin birkaç
saate kadar uzamasını sağlamıştır. Bu sürenin sonunda jüri yine Tom Robinson’ı
suçlu bulmuştur. Maalesef, zincirler bir gecede kırılamıyor. Bülbülleri öldürmek hala çok kolay. Fazla kolay.
Kitabı
özel kılan şey bence çocukların muhakeme yetenekleri ve bazen şakalarından daha
komik olan ciddiyetleri. Kilisenin kalorifer dairesine kilitledikleri kadın korku
içinde duvarları yumruklayıp büyükler tarafından kurtarılınca Jem’in yorumu:
“İmanı yeterince kuvvetliyse yanmazdı ki zaten”. Veya Scout’un öğretmeninin
davranışlarını sorgulaması (elimde Türkçe nüsha olmadığı için kendimce
çeviriyorum): “Öğretmenim siyahilerin dersini vermenin zamanı gelmişti, diyor.
Hadlerini aşıyorlar, yakında bizimle evlenmeyi bile düşünecekler, diyor. Hem
Hitler’den bu kadar nefret edip hem de nasıl kendi ülkesindeki insanlara böyle
zalim davranabiliyor?”
Bir de
Miss Maudie Atkinson’dan bahsetmem lazım. Romanın çocukları en çok anlayan
karakterlerinden biri. Onları yargılamayan, pasta yaptığında onlar için de iki
küçük pasta yapan, cevaplarıyla eğlenmek için onlara tuzak sorular sormayan bir
kadın. Bahçesindeki çiçekleri görüp “He
cometh in vanity departeth in darkness!”
diyen radikal dincilere “A merry
heart maketh a cheerful countenance!” diye anlayacakları dilden cevap
vermesi çok hoştu.
Güzel
bir filmi varmış kitabın, daha izlemedim. Ama son bölümdeki Scout’un okuldaki
müsamereden “domuz eti” kostümüyle eve yürüyüşünü gözümün önüne getirip
gülüyorum sürekli J Filme
o kostümü koymuşlardır heralde, zira Scout’u Robert Ewell’in elinden o kostüm
kurtarıyor. Kardeşini kurtarmaya çalışan Jem baygın olarak yere yatınca onu eve
taşıyan adam da Arthur Radley çıkıyor. Onu gece
evine götüren Scout, o evin kapısında sokağa bakınca Arthur’un gözünden
görüyor her şeyi. Yıllardır kepenklerin arasından kendisinin ve Jem’in ona
nasıl göründüğünü … Evden sadece onların hayatını kurtarmak için çıkan bu adamı
bir daha hiç görmez Scout.
“They
don’t do one thing but sing their hearts out for us. That’s why it’s a sin to
kill a mockingbird.”
“One
maniac and millions of German folks. Looked to me like they’d shut Hitler in a
pen instead of letting him shut them up. There was something else wrong – I
would ask my father about it.”
“Neighbours
bring food with death and flowers with sickness and little things in between.
Boo was our neighbour. He gave us two soap dolls, a broken watch and chain, a
pair of good-luck pennies, and our lives. But neighbours give in return. We
never put back into the tree what we took out of it: we had given him nothing,
and it made me sad.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder