O nasıl bir kapak resmidir yahu! Allah iyiliğinizi
versin. 4 sayfalık hikayenin adını vermişsiniz kitaba zaten ilgi çeker diye.
Tabii Alık Abdül’ü seçecek değildiniz ya…
Uşaklıgil’in kısa hikayeciliğini de görmüş bulunuyoruz
böylece. Romanlarında olduğu gibi bir hüzün, bir melankoli sarmış durumda
hikayeleri. Geneli de savaştan çıkmış bir ülkenin yaşadığı buhranlı dönemlerden
kesitler sunuyor.
Kadın
Pençesi, hasbelkader
güzel bir kadınla evlenmiş tipsiz bir adamın, sonradan her gece barlarda
eğlenen eşini uzaktan gözetleyerek acı çekmesini anlatıyor. Her gece başka bir
adamın kolunda bardan çıkan pençe sahibi kadın, bir gece de kocası olan bu
adama acıyarak ‘gel bu gece de seninle gideyim’ diyor. Bu.
Köşe
Başında, Mehmet Akif
Ersoy’un Hasta şiirini anımsattı bana. Şairin ‘Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar
orada!’ dediği gibi, bu hikayede de köyden geçen hastalıklı askerler hep bir
köşe başı bulup kıvrılarak son uykularına yatarlar. Hikayeden bir bölüm:
‘İşte ne zamandan
beri devam eden manzaraların dehşet ve korkunçluğundan sonra benliğimizle bu
uğursuz çevre arasında bir çeşit alışma ve dostluk doğdu denebilir. Artık
görülen şeyler umulmayan birer korkunç olay, işitilen şeyler beklenmeyen birer
kabahat değil; galiba daha kötüsüne,
daha acısına tesadüf edilmemekten doğan bir duyguyla olağan zamanlarda insanın duygularını
altüst edecek olayların yanından ilgisiz bir itidal ile geçiliyor. Sanki
olaylar ve görülen şeylerle etkileri alıp kabul eden ten arasında dokunuşun
şiddetini hafifleten bir kabuk var.’
Malim
Menalim, diğer bir
öykünün adı. Çok sevdiği kadın başkası ile evlenince diyar diyar gezen,
dermansız bir hastalığa yakalanan adamın, aşkın başladığı ve bittiği yerlere
son bir kere daha gidip hayatıyla vedalaşmasını anlatıyor. Becucci’nin Tesoro
Mio isimli valsini bana tanıtması açısından güzeldi.
Alık
Abdül ise askerde
kaybolduğu için onu beklemeyip başkasına yar olan sevdiğini unutamayan, kendini
kuyuya atıp öldüren bu sevgiliyi sonunda aynı şekilde takip eden ayrı bir
dertli.