Keşke daha uzun yaşasaymış, daha
çok roman yazsaymış dediğim yazarlardan biri, Hüseyin Rahmi! İlk hangi romanını
okudum bilmiyorum ama öyle sevdim ki, er geç hepsini okuyacağım. Bu adam bence
Türk klasiklerinin en eğlenceli olanlarını yazmış. Öyle esprileri, öyle
analizleri var ki, zamansız… Atlas Kitabevi’nden çıkan serinin kapakları da
ayrı bir güzel. Elimdeki kitap da onlardan, 1972 basımı.
Zat-ı muhteşem, bence söylemek
isteyip de çekindiği her şeyi açıkça söylemek için mükemmel bir kılıf uydurmuş
bu romanda: baş kahraman Şadan’a, deliliğin felsefesini yaptırmış ve sürekli
deli olup olmadığını sorgulatmış. Şadan, mantıklı düşünceleri mantıksız
hareketlerle birleştiriyor, içindeki sese yalnızken daha çok uyup uygunsuz
şeyler yapıyor. Odada takla atmak, aynadaki aksiyle kavga etmek, eşyalarla aşk
yaşamak Şadan’da bazen tutku halini alıyor. Ama bu acayip deli, Schopenhauer’in, Voltaire’in, Swift’in
tuhaflıklarını bir bir sayıp teselli buluyor.
Annesi mebus olmasını istiyor, o
ise arkadaşı Kalender Nuri ile zengin bir kadını kafalama peşinde. Maalesef
öteki de pek akıllı olmadığı için sonları iyi bitmiyor. Kitapta altı çizilecek
o kadar çok yer var ki, bence bu kitabı bir kere daha okumalıyım.
O deli saçmalarından seçmeler:
“Miskin insan, volkanlı
kafalardan çıkan fikirlerin ateşine dayanamaz: Bütün dimağları adi, yavaş,
sönük, ahmakça fikirlerle oyalamak ister. Kaynar beyinleri ölçüden yukarı
düşündürtmemek için din, ahlak, edebiyat, sosyoloji sınırları çevrilmiştir. Bu
engelleri bir sıçrayışta atlamak isteyenlerin yakalarına carp polisler yapışır.
Götürüleceğiniz yer ilkin ya bir mahkeme salonu veya doktor muayenehanesi,
sonra ya hapis veya tımarhanedir. Suçlu, deli siz misiniz, yoksa bütün insanlık
mı?”
“Hürsün, öyle mi? Canın ne
yapmak istiyor? Bana söyle… İlkin, arzunu yerine getirecek paran yok. İkinci
olarak, kanun, din, ahlak kitaplarını aç. Her davranışın orada kayıt altına
alındığını görürsün. Ondaki formüllere uydurmadıkça parmağını kıpırdatamazsın.
Hele bunu yapayım de, rüsva olursun.”
“Fakat bu dünya, delilerden çok
akıllıların kötülüklerine uğramıyor mu? Bu alem satranç oyunu değildir.
Herkesin kaderi hesabına kumara girişip de partiyi kaybedenlerin insanlara
yaptıkları kötülükleri düşününüz. Bu atakların işe atılmadan önce alemi
inandırmak için meydana koydukları teminat, akıl ve zekalarından başka nedir?
Böylelikle vatandaşlarını aldatanlar mı, yoksa bu pek tehlikeli vatlara
aldananlar mı daha delidir? Her iki taraf için de aynı hükmü vermekten
sakınmayınız. Bu oyundan en suçsuz kalanlar tımarhaneden sahneyi seyredenler
veya bu oyunun tesiriyle oraya kapatılmış olanlardır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder