1990 yılında İnkılap Kitabevi
tarafında basılmış bu kitapta sık sık siyah-beyaz resimlere yer verilmiş.
Alphonse Daudet daha önce okuduğum bir yazar değildi, bunu okumamın nedeni ise
“klasik” olmasıydı. Beni pek sarmadı ama yine de söyleyecek birkaç şeyim var.
Kitabın en hoşuma giden tarafı
Paris’i (ya da herhangi bir büyük şehri) bırakıp tabiata daha yakın olmak için,
üstelik de Alplere bakan bir yamaçta eski bir değirmene yerleşme fikri. Daudet
bunu yapmış, güzel güzel de anlatıyordu orada geçen ilk günlerini ki kitap
“değirmenimden masallar” boyutuna geçti. Benim hayal gücümden çok şey bekleyen
kitapları sevemiyorum belki. Çocukken okusam daha farklı olabilirdi.
Değirmenin ele güne rezil olmamak için buğday
bulamayınca toprak öğüten eski sahibi Cornille Usta’nın hikayesi güzeldi. Ama
sonra durduğu yerde durmadı ki yazar; Cezayir senin Korsika benim dolaştı.
Kitabın sonunda ise Paris’in gözünde tüttüğünü söyleyerek “doğa da bi yere
kadar demek ki” dedirtti.
Kalanlar:
“Of, zavallı bizler, zavallı
insan kalpleri… Hor ve küçük görmenin bile aşkı öldürememesi ne kötü şey…”
“Dünyada beyinleri sayesinde
geçinen zavallı insanlar vardır. Bunlar hayatın en önemsiz şeylerini, özleri
pahasına, hep saf altınla ödemeye mahkumdurlar. Bu onlar için günlük bir
acıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder