Evet, kapağında “Babalar ve
Çocuklar” yazıyor; evet, birebir çevirisi de o ama bu romanın adı benim için
uzun yıllardır “Babalar ve Oğullar”. Bu
yüzden başlığı da o şekilde attım.
Beni “nihilist” kelimesiyle ilk
tanıştıran kitaptı bu. Ne var ki kötü çeviriden bunalıp yarıda bırakmıştım.
Elimdeki kitap ise 1963 yılında Remzi Kitabevi’nden ve Hasan Ali Ediz çevirisi
olması nedeniyle elden bırakmak şöyle dursun, keyifle okudum.
Büyük Rus romancılarının en
Avrupai olanı Turgenyev.
Nikolay Petroviç’in oğlu Arkadi,
üniversiteden dönüşte köyüne Bazarov adlı arkadaşını getirir. Bazarov’un her
şeyi inkar eden sıra dışı bir delikanlı olduğu hemen anlaşılır. Arkadi’nin
kibar ve aşk acısı çekmiş ihtiyar bir delikanlı olan amcası Bazarov’a sataşmaya
çalıştıkça beriki hiç sallamaz, cool cevaplar verir. Hem zeki, hem eğitimli ama
büyükler ve soylularla konuşurken bile pervasız olması yönüyle Yevgeni
(Bazarov) “karizmatik” bir karakterdir. Arkadi’de ise nedense bir ergenlik,
yancılık gözlemledim; Sitnikov denilen karikatür tip kadar olmasa da bir
“çekirge” edası ile ustasına tabidir çoğu zaman.
Arkadi’nin, zengin ve kafası
karışık dul Odintsova ve Bazarov’un ailesinin evleri arasında yapılan
yolculuklar okuyucunun gözü önüne farklı ama bazen de benzer bölümler
açmaktadır. Odintsova başta iki oğlanı da büyülemişse de Arkadi onun için fazla
ergen olduğunu çabuk anlar ve onun çekingen kardeşi Katya’ya yönelir. Bazarov’un
Odintsova’ya olan hislerine sevgi diyebileceğime emin değilim; romantik
görünmekten ölesiye korkuyordu, sonunda da zaten nihilist görünerek…
Bazarov, Nikolay Petroviç’in
beraber yaşadığı Feniçka’nın da aklını çelmeye çalışıyor ama Pavel Petroviç cengaverlik yaparak onu
düelloya davet ediyor. Sahi, yazarlar romanlarda geçen her düelloya “o sabah gökyüzü şöyleydi, kuşlar böyleydi”
diye biraz sonra birinin öleceği ve bunun da onun göreceği son sabah olduğunu
anlatmak istercesine bir “o sabah” tasviriyle başlamazlar mı? Neyse düellonun sonucunda
yaralanan amca duruma el koyarak Nikolay’a ‘gel evlen şu kızla işler
karışmadan’ diyor. Yoksa Bazarov bir loser mı? Yoksa kaybetmek umurunda mı?
Kitabın uzuuun önsözünden
öğrendiğime göre bu roman uzun süre “babacılar” ve “oğulcular” arasında
tartışmalara sebep olmuş. Turgenyev’in hangi gruba girdiği de belli değil
zaten, belki de kitabı bu kadar güzel yapan da bu. Ben ise daha çok babaların
–ve Bazarov’un annesinin- tarafını tuttum. Çok sevilesi insanlardı bence;
anlayışlı, bilgili ve özenli. Toprak köleliğinin kaldırılacağı sırada
topraklarını köylülere dağıttılar. Oğulları burnunun dikine giderken hiç yakınmadılar,
üç senede bir kere gelse de yolunu gözlediler. Ve kitabı okuduktan sonra
kapağını incelerken, öncesinde az bir görüp birlikte yürüyen bir baba ve oğul
zannettiğim ikilinin aslında oğullarının mezarı başında duran Bazarov’un anne
ve babası olduğunu fark ettim. Kapakta kitabın sonuna dair spoiler olabilecek
bir resim kullanmalarına mı üzüleyim, yoksa algımın kitap bitmeden bu durumu
seçememesine mi sevineyim.
Son bir not: Romanda benim çok
hoşlandığım bir şey var. Yazar romanı bitirmeden önce tüm karakterlerin
“şimdiki” halleri hakkında bilgi
veriyor. Galiba başka romanlarında da yapıyormuş bunu.
Hiçbir şeye kafasını takmayan
gencin romanından:
“Nihilist hiçbir otorite önünde
eğilmiyen, ne kadar saygı değer olursa
olsun hiçbir prensibe inanmayan adam demektir.”
“Hayır dostum, bütün bunlar
şımarıklıktır, saçmalıktır. Hem, kadınla erkek arasındaki esrarlı münasebetler
de neymiş? Biz fizyologlar, bu münasebetlerin ne olduğunu biliriz. Gözün
anatomisini iyice bir incele bakalım: senin deyimince o esrarlı bakışlar filan
nereden geliyor? Bütün bunlar romantizmden, saçmalıktan, kokmuşluktan,
edebiyattan başka bir şey değildir. İyisi mi biz böceği görmeye gidelim.”
“Şaşırmış olan Pavel Petroviç:
-
Nasıl hiçbir şey ispat etmez, diye mırıldandı, demek ki siz halka karşı
geliyorsunuz?
Bazarov:
-Böyle olsa da ne çıkar? dedi,
gök gürlediği zaman halk, İlyas Peygamberin arabasiyle gökyüzünde dolaştığını
söyler. Bundan ne çıkar! Ben de bunu kabul edeyim mi yani? Sonra halk Rus da
ben Rus değil miyim?”
“Eskiden gençler okumak zorunda
idiler. Cahil diye tanınmamak için ister istemez çalışmak zorunda idiler. Şimdi
ise: Dünyada her şey saçmadır! demeleri yetiyor, bundan sonra da her kapı
onlara açılıyor. Gençler tabi bu işe seviniyorlar… Gerçekten de, eskiden bunlar
sadece birer cahildi, şimdi ise birer nihilist olup çıktılar.”
(Pavel Petroviç)
“ Ağabeyim, bizim haklı
olduğumuzu söylüyor. Her türlü gururu bir yana bırakarak, bana da, biz onlardan
gerçeğe daha çok yakınmışız gibi geliyor. Ama, öte yanan bizde olmıyan bir
şeyin onlarda olduğunu, bize göre bir üstünlükleri bulunduğunu da hissediyorum.
Gençlikleri mi? Hayır, yalnız gençlikleri değil… Sakın onların bu üstünlükleri,
onlarda derebeylik izlerinin bizden daha az oluşundan ileri gelmesin?”
(Nikolay Petroviç)
“Mesela sen bugün bizim muhtar
Filip’in evi önünden –gerçekten de beyaz, güzel bir evdir- geçerken: Yurdumuzda
son köylünün evi de böyle temiz ve beyaz olduğu zaman Rusya’mız, gelişmenin son
kertesine varmış olacak… Hepimiz de buna yardım etmek zorundayız, demiştin!
Bense, uğrunda böylesine didinmek zorunda kaldığım ve kendisinden en küçük bir
teşekkür bile duymıyacağım bu son köylüden – o ister Filip, ister Sidor olsun-
nefret ediyorum. Hem onun teşekkürüne de benim ihtiyacım yok. Köylü beyaz
kulübede oturacak, benim mezarımda da ısırganlar bitecek… Sonra ne olacak?”
“…güçlü olmasına, güçlüyüm,
bütün gücüm henüz yerinde ama, gel gelelim ölmek lazım! Yaşlı bir insan
yaşamaktan usanacak kadar vakit bulabilir… Ama bana gelince… Gel de ölümü inkar
et bakalım. O seni inkar eder ve tamam!.. Orada ağlıyan kim? Annem mi?..
Zavallı kadın!.. O harikulade borşç’lariyle şimdi kimi besliyecek?.. Ya sen
Vasili İvanoviç, galiba sen de ağlıyorsun?.. Elden ne gelir, Hıristiyanlık
yardım etmiyorsa, filozof ol, stoik ol! Hem sen filozofluğunla övünmüyor
muydun?..”
“Kendilerini oğullarına, onun
anılarına daha yakın duydukları bu yerden bir türlü ayrılamazlar… Dualarının,
göz yaşlarının boşa gitmesi mümkün mü?.. Kutsal bir sevginin, fedakar bir
sevginin sonsuz bir gücü olmaması mümkün mü?.. Oh, hayır!.. Bir mezarda gömülü
olan yürek ne kadar ihtiraslı, ne kadar günah işlemiş, ne kadar isyancı olursa
olsun, üstünde biten çiçekler bize, masum gözleriyle sakin sakin bakarlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder