20 Eylül 2014 Cumartesi

Carmen – Prosper Mérimée


Charm” (büyü) kelimesi ile aynı kökten gelen Carmen, aynı adlı şu ünlü operanın ilham aldığı hikayeymiş. Bu operanın en önemli parçalarından biri çok bilinen, özellikle Leyla ile Mecnun isimli dizide bir çok defa arka fonda çalarken duyduğum ve sevdiğim La Habanera:



Operanın ufak bir tanıtımı izlemek bile hayli ilgi çekici iken, ona ilham olan bu hikaye bence hızlı çekim ve göze çarpan bir edebi değeri yok. Fikir güzelmiş, onu kullanıp harika bir şekilde sahnelenen bir eser yapmış Georges Bizet.

Romana dönersek, maalesef burun kıvırdığım  üst üste 2. kitap olacak bu. Don Jose adlı bir İspanyol askeri, yakalanmış bir falcı çingene kızının, Carmen’in  kaçmasına yardım eder. Bu yüzden düştüğü hapishaneden ekmeğin içine saklayıp yolladığı bir bıçakla kaçmasını sağlayan Carmen, Jose’ye haydutluk yapmasını tavsiye eder, serseri dostlarıyla tanıştırır. Sevgili olmuşlardır, ama Carmen hiç sadık değildir. Bir kocası olduğunu ve Carmen’in onu da hapishaneden kaçırdığını öğrenen Jose kıskançlıktan bu kocayı öldürür. Bu ikisi evlenir, bu sefer Carmen bir matadoru aşık tutar. Jose onu ne kadar bataklıktan çıkarmak istese de asi (?) ruhlu çingene kızı “öldür beni” der. Ve ruhu huzur bulsun diye ruhuna Jose’nin okuttuğu dualar eşliğinde, yine onun tarafından hayatına son verilir.

Altın Kalem klasiklerini pek severim de, neredeyse esas hikaye kadar uzun olan ve Mérimée’nin hayatını ve kişiliğini en ince detayına kadar anlatan o sıkıcı önsöz ne oluyor?

19 Eylül 2014 Cuma

Dirilen İskelet – Hüseyin Rahmi Gürpınar


Favori yazarımın favorim olamayan kitabı. Atlas Kitabevi basımı bu kitapta yabancı bir ülkede, bir oturma odasına kulübe içinde, elinde bir fenerle kondurulmuş gördüğü iskeletin benzerini yapmak için mezarlıklardan kemik toplayan Tayfur ve arkadaşı olan doktorun maceraları yer buluyor. Onları korkutmak için keçilere sarık bağlayan ve Gülyabani filmindeki gibi kukla iskeletler oynatıp mezarlıkta ışıklar çaktıran, kahkahalar ve hıçkırıklarla mezarlığı inleten gizemli kişilikler vardır. Yaptıkları soruşturmalarla bunların mezarlık yakınında bir evde oturan Banu Hanım ve tayfası olduğunu anlasalar da bu arada Tayfur Banu’ya abayı yakar.

Kitap yarattığı gizem havasının bana göre hakkını pek veremese de bazı fantastik kısımlar olaya ilginçlik katıyor. Mesela evin hizmetçilerinden, Tayfur’a ümitsizce aşık olan Nasıra’nın karşılık bulamayınca evdeki iskeletle aşk yaşayıp kucaklaşması. Tayfur’un  Banu’nun aşığı olduğunu bile bile evlendikten sonra evine eşantiyon gibi gelip yerleşen adama göz yumması… HRG’nin kendine özgü felsefesini ve hakim olduğu yaygaracı kadın üslubunu yeterince içermeyen kitabımızı rafa kaldırıp önümüzdeki kitaplara bakıyoruz.