6 Ocak 2014 Pazartesi

Tutuşmuş Gönüller – Hüseyin Rahmi Gürpınar



Atlas Kitabevi’nden 1984’te çıkmış bu kitap, Hüseyin Rahmi’nin akılları bir karış havada, serbest aşk hayatı yaşamak isteyen üç güzel genç kız hakkındaki romanı. Kızlarımız Nevhayal, Şaheser ve Lemiye (isim repertuarım günden güne genişliyor). İçlerinden Lemiye, Lebip Paşa’nın kızı, hayat hakkında karamsar felsefelere giriyor. Evli bir adamın, Behçet Hilmi’nin kapatması olmak için evden kaçarken babasına bıraktığı mektupta şöyle diyor:

“Baba yurdundan kaçıyor ama, bu kızın geliri yok, ne ile yaşayacak? Dersiniz. Bizi sizin buyruğunuz altına sokan, sizin elinize bakmaktaki yoksulluğumuz ise; bu düşkünlüğümüzü doğuran yine sizin bencilliğinizdir. Bundan sonra bizi beslemekten kurtulacaksınız. Çünkü artık katiplik, esnaflık, doktorluk, avukatlık, biletçilik, vatmanlık hepsi bizim için…”

Lebip Paşa eski kuşaktan, bazı çevrelerde 2000’ler Türkiye’sinde bile halledilememiş meseleler içinde dönüp duruyor, aslında korkuyor:

“Dün saygısız gözlere kapalı bir tapınak gibi kafesler, ağır perdeler arkasında; erkeğinin getireceğine kanaatle oturan, yalnız evinin işleriyle uğraşan, bu her yabancıdan kaçınan melek… Bugün geçimini sokağın pis çamurları içinde kirlenerek aramağa çıkarsa!... Doğu’nun namus geleneği nasıl korunabilir?”

Lemiye, eski belalısı Kasım Necati’nin planıyla kendi annesi, Behçet’in de karısı ile birlikte Behçet’le yaşadığı apartman basılıp baba evine geri getirilse de babası onu  sokağa atıyor. Feleğin sillesini değerlim Hüseyin Rahmi bir güzel yediriyor kızcağıza. Behçet’e maceralarının sonunda bir şey olmazken bu düşmüş bir kız olarak kalıyor. Bunun üzerine namus hakkındaki  tiradı geliyor:

“İnsanları bazı yüce isteklere hizmet ettirmek ya da itaat altında tutmak hilesiyle bir çok komedyalar oynanmaktadır… Bu komedyaların yaratıcıları, uydurdukları ahlak kurallarının hemen hiçbir sözcüğünü kendi nefislerine uygulamazlar. Lakin saf, budala, geri kafalı halkı aldatmak için uygular görünürler. Örneğin “namus” sözcüğü de yeryuvarlağı kadar şişirilmiş bu incir çekirdeklerinden biridir… İşte bu sözcük, gücünü anlamsızlığından alıyor. Çünkü anlamlı sözcüklerin insanlar üzerinde çekici güçleri yoktur. Çünkü kavranması, zihnin biraz yorucu çalışmasını isteyen sözcükler halka bir şey anlatmaz… Haniye bugün niye Ogüst Kont’un pozitivizminden yararlanılmıyor? Herbert Spenser’in evrim kanunlarından niye yüz çevriliyor? Daha dün felsefe kürsüsündeki gür ve coşkun anlatışı tatlı tatlı dinlenen Bergson’un ruh hakkındaki yayıp verdiği bilgilere bugün neden dudak bükülüyor?... Ticaretteki etkisini anlamak için, yığdığı büyük servetin karşısına geçip cıgarasını tüttürerek keyif çatan mutluya sorunuz ki o paraları toplarken namusu, kaç defa vicdanından yumruklarla dışarı kovmuştur? Bu yığını namusuyle hoş geçinerek yapmayı başardığını iddia ederse gülünüz. Onun bütün hilesi, namusuyle ilgisini kestiği anları, herkese karşı saklayabilmekteki başarısıdır. Yüzbin kişinin midelerine girecek lokantalardan bir kişi hesabına bu koca zenginlik birikmiştir. Bunun böyle oluşunu, kanunlar korudukça dünya yüzünde gerçek barış, güzel geçinme ve rahat beklemek boşunadır.”

Kadın erkek karakterler arasında durmadan dolaşıp herkese haber yetiştiren komik bir karakter var: Fındıkçı Seher, romanda “Kılığının alacağı biçimler biraz tesadüfe bağlıdır. Örneğin mayıs sonuna doğru Bitpazarı’nda düşürerek yok pahasına aldığı bir samur  taklidi boayı, mevsime uyup uymadığına bakmaz. Hevesini alıncaya dek kullanır. Temmuz gelir; hala Fındıkçı Seher’in boynunda, iki boncuk gözüyle size bakan, sivri yüzünü uzatmış sansar kafalı bir kürk atkı görürsünüz.” Şeklinde karikatürize ediliyor. Bu savruk hanfendi aynı zamanda çapkın da… Lemiye’nin sevgilisini “Pırlanta gibi bir delikanlı… İnsanın bardağa koyup içivereceği, ya da göğsünün üstüne elmas iğne gibi takacağı geliyor…”  diye anlatıyor.

Bana sorulsa, Hüseyin Rahmi’nin aklı noksan diye göstermeye çalıştığı karakterlere aynı zamanda en akıllıca lafları ettirmesi tesadüf değil, derdim. Belki tepki görmemek için zamane okuyucusunun  “mazur gör, deli işte, saçmalıyor…”şeklinde sırtını sıvazlamış, ama şunu söylettiği bir karakterin, Lemiye’nin zeki olduğu kabul edilmez mi?

“Birbirimize karşı bu insanlık komedyasını açık kağıt ile oynasak nasıl başarı kazanabiliriz? Kimimiz sarığımızla, kimimiz tespihimizle, kimimiz yazdığımız cilt cilt ahlak kitaplariyle, kimimiz kahramanlığımızla aldatacağız ki, elbirliğiyle, bu koskocaman yalan makinesi döndürülsün. Çok aldatanlar prens gibi yaşasın… Aldatamayanların boyunları altında kalsın…”

O yüzden de romanın sonunda Lemiye’nin uslu uslu Kasım Necati ve çocuklarıyla oturacağına pek inanasım gelmedi ya… Kadın bildiğin feminist çünkü. Nevhayal ve Şaheser’in kumarhane masalarına meze olmaları yanında,  yine okuyucuyu rahatlatmak böyle mümkün olmuş olabilir. “Bakın kudurdu, tepindi ama yola geldi” mesajı…

Hüseyin Rahmi, zamanlı ve zamansız tespitleriyle öyle güzel bir resim çiziyor ki… Kimi yerde karikatür bir tip – ama gerçek:

“Yaşlandıkça örtünmeyi daha çok artıran bazı kocakarılar gibi, Emine Hanım da son zamanlarda yabancı gözlerden kendini pek sakınır olmuştu.”

Kimi yerde ürkek ürkek Batılılaşmaya çalışan bir toplum – ki bu konuyu çok severim, sağolsun yazar da bence onu en güzel işleyenlerden. Tutuşmuş Gönüller de buna bir örnek:

“Bindiği uzun ökçelerin üstünde kimi kez zarif, küçük kıvrılışlarla sendeleyen genç kadın, kavalyesinin koluna iyice yaslanıyor… Böyle dişisiyle kol kola ikiz gezmeğe, henüz alışmamış Türk kuşağının bu çığırdaki acemiliği gözüküyor… Kadında hoppalığa pek çok heves, erkekte kolundakini herkeslere göstermeğe büyük bir övünç seçiliyor gibiydi.”

Ve kimi yerde  bir aforizma:

“Anlamlarına bayağı zamanlarda pek dikkat etmediğimiz bazı deyimler, sözcükler vardır ki hayat bize onların ne demek olduklarını pek canlı örneklerle, etkili bir ders gibi içimize yerleştirir. Belki de olgunlaşma dediğimiz olay, okullardan, üniversitelerden daha çok, doğadan böyle zihnimize birer darbe biçiminde aldığımız derslerle yerleşir.”


2 yorum:

  1. Ne güzel yazmış, ne güzel anlatmışşsınız. İfadenizi çok sevdim. Şimdi ne yapıyorsunuz, nasılsınız bilmem ama umarım hala okumaya ve okuduk-klarınızı değerlendirmeye devam ediyorsunuzdur...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim, teşekkürler :) Evet, okumaya devam ediyorum ve hikayelerini yazmamı bekleyen kitaplar birikti haliyle. Er geç blogda yerlerini alacaklar.

      Sil