1 Temmuz 2014 Salı

Mansfield Park – Jane Austen


Bir kız İngiliz edebiyatını seviyorsa kesin Jane Austen de işin içine girer. Ben ilk defa İngilizce aslından okudum Austen’i. Son birkaç haftamın uzun ve sıkıcı otobüs yolculuklarını daha çekilir kıldı. Collector’s Library diye bir dizi var ki romanları kısaltmadan, küçük boyutta ve şık bir ciltle basıyorlar. Daha önce Hamlet’i de okuduğum bu seri çok hoşuma gidiyor.

Gelelim romana… Umut Parkı diye Türkçe’ye çevrildiğini gördüğüm bu roman, Fanny Price’ın zengin teyzesi Lady Bertram’a ait Mansfield malikanesine getirilmesiyle başlıyor. Fanny çekingen bir çocuktur, kuzenleri Maria ve Julia ona alaycı davrandığında daha da içine kapanır. Kendisini  “sevimli” olarak tanıtabilecek özelliklerden uzak olmasına rağmen, kuzeni Edmund ona yaklaşır, onu dinler ve işgüzar teyzeleri Norris’e karşı himaye eder. Böylece Fanny’nin hem kendini en kolay açabildiği, hem de çekingen bir sevgi beslediği kişi oluverir.

Lady Bertram’ın eşi Sir Thomas Bertram, disiplinli ve soğuk, törene etikete önem veren bir insandır. Onun yanında dingin ve olgun görünmeye gayret eden Julia ve Maria, Norris Teyze’nin pohpohlamalarıyla aslında şımarık ve sorumsuz yetişmişlerdir. Anneleri ise hepten Allahlık , tüm gününü kanepede yayılarak geçiren, hiçbir şey için kendini yoramayan  bir kadındır. Bu yüzden babaları West Antigua’daki koloni işlerini düzeltmeye gidince meydan kızlara kalır. Maria, zengin ama biraz alık Bay Rushworth’la nişanlıdır. O sırada Mansfield papazının eşi Bayan Grant’ın evine gelen “şehirli” Henry ve Mary Crawford kardeşler çevreye hareket ve heyecan getirir. Julia ve Maria Henry’nin salon adamlığından etkilenerek hayallere dalar. Edmund ise zeki ve hareketli Mary’yi beğenir.  

Fanny pek sevilmeyen, sıkıcı bulunan bir karaktermiş kimilerine göre. Prensipli ve ciddi bir kahramanın, hele bu zamanda bayık bulunacağı anlaşılabilir. Ki filmini (1999) izlediğimde hazırcevap, özgür, Edmund’la liseliler gibi itişen, Sir Thomas’a Henry’yi hemen ispiyonlayan, onun evlilik teklifini kabul edip ertesi gün “yapamiciim” diye vazgeçen bir Fanny gördüm. Her ne kadar aktris fiziksel anlamda o sade ve iddiasız güzelliği iyi yansıtsa da, karakter anlamında yok böyle bir Fanny! Fanny sessiz, kuzenleri incinmesin diye Henry’den neden hoşlanmadığını bir türlü açıklayamayan, Henry’ye de hiçbir zaman prim vermeyen bir karakter aslında.

Fanny Price rolünde Frances O'connor.

Büyüdükçe güzelleşen, beğeni toplayan Fanny zamanla teyzesi Lady Bertram için vazgeçilmez hale gelir. Çok sevgili kardeşi William’la birlikte Fanny’i Portsmouth’a, ailesinin yanına gönderdiklerinde eksikliğini hissederler. Kendi çocuklarının hayırsızlığı bunu daha çok vurgular. Fanny ise Portsmouth’a kendisiyle “eşit” olanların yanına gittiğini, orada çok sevileceğini düşünse de Price’ların evinde artık bir yabancı gibidir.

Hikayenin sonunda beklenen oluyor aslında. Edmund gelip Fanny’i alıyor. Mary abisinin Maria’yı baştan çıkarmasına gösterdiği umursamaz yaklaşımla Edmund’un gözünden düşüyor. Mutlu sondan başka ne olabilir ki? Elbette papazlığı seçen  oğlumuz yanı başında onun için çırpınan yüreğin farkına varacaktır.

Norris Teyze’nin komik pintilikleri, fundalıkta gezinmeler, at binmeler, birine adıyla hitap etmenin bile büyük bir olay olduğu İngiliz adabı muaşereti… Evcilik oynar gibi hissettim kendimi, derin meseleleri bu kitapta aramak boş bence. Kimileri iddia etmiş ki  Sir Thomas’ın West Antigua’daki koloni işleri üzerinden sömürgeciliğe bir eleştiri var. Eser miktarda bile böyle bir eleştiri olduğundan şüpheliyim.

“Selfishness must always be forgiven, you know, because there is no hope of a cure” (Mary Crawford)

Children of the same family, the same blood, with the same first associations and habits, have some means of enjoyment in their power, which no subsequent connections can supply.

She was of course only too good for him; but as nobody minds having what is too good fort hem, he was very steadily earnest in the pursuit of the blessing.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder