25 Temmuz 2016 Pazartesi

Therese Raquin – Emile Zola


Gerçekçi yazarımız Zola insanı sarsan kitaplara imza atar genellikle. Germinal de mesela öyle akılda kalıcı ve zorlayıcı sahneler vardır ki. Bunları yazan  adam ‘Kadınların Saadeti’ni nasıl yazmış gerçekten hayret. 

Bayan Raquin ile oglu Camille Vernon’da yasamaktadir. Therese ise annesinin olumunden sonra halasi bayan Raquin’in yanina gelmistir. Hasta yegeni ile beraber buyur ama sapasaglam oldugu halde ona da hasta bir cocuk gibi davranilinca o da gorunuste icine kapanik ama her hareketinde de bir kedi cevikligi sezilir olmustur. Bayan Raquin’in karari ile ileride birgun Camille ile evlenecegini bilmektedir Therese. O gun geldiginde de uysallikla kabul eder her seyi. 

Camille tasradan Paris’e gocmek isteyince Pont Neuf Gecidi’nde karanlik, basik bir tuhafiyeci dukkani  kiralar ve ust katinda da yasamaya baslarlar. Camille memurluk yapmakta, annesi dukkani isletmektedir. Her Persembe esi dostu cagirip birlikte yemek yer, cay icer ve domino oynarlar. Bu toplantilar Therese’i o kadar sikar ki , dukkanin cingiragi calsa da asagi insem diye bekler hep. 
Birgun bu toplantilardan birine cocukluk arkadasi ressam Laurent’i getirir Camille. Therese de cocuklugunda bu ikisiyle beraber oynamistir. Bu yeni tip ilgisini ceker Therese’in ama bir yandan da tuhaf bir cekingenlikle goz goze gelmemeye calisir onunla. Laurent artik her aksam Raquinlerdedir.
Bu romanin ana konusunu olusturan ikisinin arasindaki iliski en basindan beri romantik bir iliskileri yok. Laurent ‘Therese ile isi pisirsem mi?’ diye dusunur. Esasinda heyecanli bir tabiata sahip olan Therese’in bekledigi seydir fakat bu iliski: Hicbir seyden korkup cekinmez olur artik o, Laurent’i kaygilandiracak kadar coskun ve baskalarina karsi ihtiyatsiz olmustur. Uzun sure odada kaldigi icin teyzesi telaslanip dukkandan ust kata geldiginde bile sakince sevgilisinin uzerine bir ortu atip uyuyor taklidi yapar. 

Sevgililer odadayken teyzesinin Francois isimli kedisi de hep orada oylece onlari izler. Therese bunu da bir saka konusu yapip ‘Her seyi anliyor sanki… Neredeyse bu aksam gidip gorduklerini Camille’e anlatacak dersin’ der. Oysa sevgilisi onun bu histerikligine, kedinin taklidini yapmasina dehsetle bakmaktadir. 

Bu sefahatleri Laurent’in sefinin bir daha ona izin vermeyecegini soylemesiyle kesintiye ugrar. Disarida bulusmaya baslayinca yoksunlugun verdigi ofke ile hem birbirlerine daha cok baglanirlar hem de Camille’den nefret etmeye baslarlar. Ustelik, o olunce Therese’in kocasi olarak kendisini bekleyecek rahat hayatin hayali ile Laurent ciddi ciddi Camille’I oldurmeyi dusunmeye baslamistir. 
Son derece gerilimli bir gun, bir kir gezisinde ucu birlikte golde gezinti yaparken, Laurent dusmaninin boynuna yapisir. Camille hayretle her seyin farkina varir, esinden yardim istemeye calisirken onun da hainle birlikte oldugunu, oylece olanlari seyrettigini gorur. Cirpinirken can havliyle Laurent’in boynundan bir isirik alarak golun dibini boylar. Hain ise suya atlayip kayigi devirir. Hepsi budur iste.

‘Zavalliyi dans etmeye, kayigi sallamaya birakmamaliydim… Duserken ‘Karimi kurtar!’ diye bagirdi.’ Der. Kimse de suphelenmez. Ama yine bir Suc ve Ceza sendromu… Kendini iyi hissederken, guclu sanarken gorulen boyundaki kan lekesi, Camille’in suyun altindaki morarmis, curumus yuzunun hayali… Bu rahatsizlik hali yuzunden morga gitmeye baslar, iki hafta boyunca suda bogulmus oluleri inceler ve sonunda bir gun Camille’I de gorur. (Morgu ziyaretcilere acmak, idam cezalarini halka acik gerceklestirmek. Eskilerin ne ‘saglam’ bunyesi varmis) 
Aslinda buradan sonrasi pismanlik, ic huzursuzlugu ve vicdan. Zola romanin okuyucuyu bunaltmasini amaclamissa gercekten basarmis. Gecen Ramazan’da okumustum bunu (hoff ne kadar geriden geliyorum ya) ve bu kisimlarin yarattigi bogazima baski yapan duyguyu hala hatirliyorum. Iki cani artik birbirini  de sevmezler ama kabuslar icinde cirpiniyor olduklarindan evlenmek isterler. Oglunun olumunden sonra halaya karsi uzuntulu rolu yapmaktadirlar. Evlendikten sonra ise birbirlerine o kadar yabanci hissederler, yeni evli cift goruntusunden o kadar uzaktadirlar ki bu agirbasli goruntu halayi pek memnun eder. Oglunun hatirasina saygisizlik yapilmadigini dusunur. 
Yeteneksiz ressam Laurent’in onceden yapmis oldugu donuk renkli portre bir ceset suratini andirmaktadir artik. Kedinin kapiyi tirmalamasi onlara ciddi ciddi Camille’in mezarindan kalkip gelerek iceri girmek icin ugrastigini dusundurur. Uyumaktan korktuklari icin surekli konusur, uzandiklari zaman aralarinda Camille’in yattigini kurarlar. Bu ikili delilik hali icinde birbirlerinden tiksinirler. 

Onlari kabuslarindan ayiran ise ilginc bir sekilde Raquin halanin tatli gevezelikleri olur. Bu yuzden onun yavas yavas felc oldugunu, yakinda bir kemik yigini haline geldigini dehsetle farkederler. Onu doktorlara goturseler de bu gidisat degismez. ‘Bir aksam Therese’le Laurent’la rahat rahat konusurken, tam bir cumlenin ortasinda, agzi acik kaliverdi.’ 

Buradan sonrasi kitabin benim icin en ilginc kisimlarini teskil ediyor. Oyalanmak icin bu sefer de yasli kadina bebek bakar gibi bakmaya basliyor bu iki katil. Onunla bir cocukla konusur gibi tatli tatli konusuyor, ona soru sorup bozuntuya vermeden kendileri cevapliyorlar. Filme alinmaya cok musait sahneler gibi geliyor bana. En az bir defa da sinemaya uyarlanmistir herhalde, kitabin etkisi biraz dagilsin da izlerim.

İnmeli kadın çok memnun hayatından artık. Zaten son günlerini de hep böyle sakince geçirmek istediğinden durumunu kabullenmiş durumda. Ama bir gece Laurent’ın onun varlığını unutarak kavga sırasında her şeyi söylemesi ile çilelerin en büyüğüne başlıyor. Çırpınmadan, en küçük bir kasını oynatamadan ömür boyu ağlayacaktır artık. Her gün oğlunun katili onu taşıyacak, o ise tiksinti ile bir yıldırımın düşüp onu öldürmesini bekleyecektir. 

‘Kötü yürekli bir varlıktı Tanrı. Ya gerçeği ona daha önce öğretmeli, ya da onu hep o eski saflığı, körlüğü içinde yaşatmalıydı. Şimdi sevgiyi inkar ederek, dostluğu inkar ederek, vefakarlığı inkar ederek ölmek kalıyordu ona.’

Bu kadın, eve eskisi gibi domino oynamaya gelen ahbapların yanına oturtulmuşken bir gün, canlılık belirtisi gösteren kolunu güçlükle kaldırıp masanın üzerine koyacak, fakat eli yorulmadan ancak ‘Therese ile Laurent bir olup-‘ yazabilecekti. Bön ahbaplar ise bunu ‘- bana çok iyi bakıyorlar’ şeklinde tamamlayarak kadının intikam için son ümidini de söndürecekti.

Bu tüyler ürperten hikaye ilerledikçe katiller kavgalarında cinayetin suçunu birbirlerine atmaya kalktılar. Savcılığa gidip her şeyi anlatıp kararı onlara bırakmayı düşündüler. Therese bencilce bir pişmanlık tutturdu ki bu Zola’ya göre basbayağı bir organik sarsıntıdan, kopacak derecede gerilmiş sinir düzeninin ayaklanmasından başka birşey değildir. Saatlerce teyzesine yalvardı onu affetmesi için. Kadının içinde tahammül edilmez bir dehşet uyandırarak ona sarıldı. Yetmedi, gözyaşlarını onu affettiğine yorarak ferahladı ve öpücüklere boğdu onu. Raquin teyzenin çektiği işkenceler edebiyat tarihinin az bulunur dramlarındandır bana göre. Böyle eziyet olabilir mi?

Kendini öldürebilmenin tek yolu olarak aç kalmayı gören inmeli kadın, iki gün hiçbir şey yemedi. Ama Therese teyzesi ölürse kime yalvaracağını düşünerek bir hayvana yedirir gibi çenelerini açarak zorla yedirir ona. Kadın oğlunun intikamının alındığını görmeden ölmemek ister. Sürekli gelip kucağında oturan kedisi François’yı da Laurent gözünün önünde pencereden karşı duvara fırlatır. Kedi bir kemik yığını haline gelmiştir, sabaha kadar inilder. 

İlk cinayetlerinin yükünden kurtulmak için ikisi de ikinci bir cinayetin gerektiğine inanırlar gizli gizli. Therese, Laurent için bir kör bıçak hazırlarken, diğeri de zehir tedarik eder. Bir akşam Raquin Teyze’nin gözleri önünde biri elinde zehir şişesi, diğeri bıçak varken yakalarlar birbirlerini. Yaşamaya devam edemeyecekleri için minnet duyarlar birbirlerine ve zehri paylaşırlar. 

‘Ertesi gün öğleye kadar, hemen hemen oniki saat boyunca, Bayan Raquin, hiç kımıldamadan, sessizce, gözlerini ayırmadan ayaklarının dibinde yatan bu iki ölüyü bakışlarıyla eze eze, seyretti. Gözleri doymak bilmiyor gibiydi.’
İnsana derin bir nefes aldırır bu kitap bittiğinde. Hiçbir şekilde ‘kötü’ olmasa da. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder