31 Mayıs 2016 Salı

The Warden – Anthony Trollope


Benim icin naïf, sicacik ve ayni zamanda ilginc bir romandir The Warden. Her roman gibi icinde mecburen catismalar da barindirsa, okurken huzur duydum resmen. Merak edip baktim ‘Gucsuzler Evi Muduru’ diye Turkceye cevrilmis 1984’te.

 Barchester isimli bir Ingiliz kasabasinda geciyor olaylar. Papaz (reverend) Septimus Harding yumusak basli ve iyi kalpli, kizi Eleanor ile birlikte yasayan yasli bir adamdir. Din adami olmasinin yaninda, muzisyendir ve John Hiram adinda bir hayirseverin 1434’te kurmus oldugu  bakim evindeki (darulaceze mi desem) yaslilarin da koruyucusudur. Cicekler icindeki bahcesiyle bu bakimevi pek guzel bir yerdir.

Roman bu bakimevi ve onun sakinlerinin etrafinda gecer. Bunlar uzun yillar zangocluk, bahcivanlik ve hatta mezar soyuculugu gibi isler yapmis, yasliligin getirdigi rahatsizliklar sonucu kendilerine bakamaz olunca da buraya yerlestirilmis on iki yasli adamdir. Yillar icinde  bu bakimevine ait olan araziler degerlenmis, daha fazla kira getirir olmustur. Vasiyet konusunda bir belirsizlik olunca da yaslilar barinma haricinde az miktarda cep harcligi alirken, ‘koruyucu’ dolgun bir ucretle oldukca kolay bir is yapmaktaymis ki buna da Ingilizce de ‘sinecure’ deniliyormus. (sinecure = kebap )

Derken bir gun John Bold isimli bir doctor kasabaya gelir ve bu ‘adaletsiz’ duruma burnunu sokar. Ustelik de Eleanor’a asik olmasina ragmen kalkisir bu ise. Amaci ‘koruyucu’nun ucretini azaltmak ve bakimevi sakinlerine arazi gelirlerinden esit pay vermektir. Haksizliga dur demek icin kendini adayisi gercekten takdire sayandir. Bold’un  insanligi dogru yola getirmek icin gosterdigi atesli cabalar tamamn samimidir. Fakat belki de genclik ona biraz cekingenlik ve baskalarinin iyi niyetine karsi da biiraz guven vermis olsa iyi olurdu. Eski adetlerin mutlaka kotu olmasi gerekmedigine ve degisikliklerin tehlikeli olabilecegine inanabilseydi keske. Ama hayir, o bir Danton’un butun heyecani ve kendine guvenine sahiptir;  geleneklere de bir Jakoben’in siddetiyle lanetler yagdirir. (Asagidaki paragrafin kendimce bir cevirisi idi bu. Trollope’un tasvirleri cok eglenceli J )

Bold is thoroughly sincere in his patriotic endeavours to mend mankind, and there is something to be admired in the energy with which he devotes himself to remedying evil and stopping injustice; but I fear that he is too much imbued with the idea that he has a special mission for reforming. It would be well if one so young had a little more diffidence himself, and more trust in the honest purposes of others – if he could be brought to believe that old customs need not necessarily be evil, and that changes may possibly be dangerous; but no, Bold has all the ardour and all the self-assurance of a Danton, and hurls with anathemas against time-honoured practices with the violence of a French Jacobin.

Bakimevi sakinleri ile gorusen Bold, son senelerini yasamakta olan bu ihtiyarlarin icine garip bir zengin olma umudu yerlestirir. Zamanla cogu kendilerine haksizlik yapildigini, bunun sorumlusunun da koruyucu oldugunu dusunmeye baslar.

Harding’in buyuk kizi Susan ise basdiyakoz (archdeacon) Grantly ile evlidir. Bu adam tam bir karakterdir ve uyarlanan Tv dizisinde Alan Rickman tarafindan hakkiyla canlandirilmistir. Grantly kotu bir adam degildir suphesiz; fakat aldigi egitim boyle bir adam haline getirmistir: zekasi  bulundugu konum icin yeterli  fakat daha ustun konumlar icin yetersiz olan.

Dr. Grantly is by no means a bad man; he is exactly the man which such an education such as his was most likely to form; his intellect being sufficient for such a place in the world, but not sufficient to put him in advance of it.

Grantly, kayinpederinin ‘koruyuculuk’ maasini tamamiyla hakettigini, bunun sorgulanmasinin bile kabul edilemez oldugunu dusunmektedir. Katedralin bahcesinde, diger katedrallerden de ornekler verdigi aklama cabalari gulunctur. Kiliselerin gorkemi ve ihtisami, goklere yukselen kuleleri ve sanat eseri pencereleri onun icin hep din adamlarinin zengin olmasi gerektigine birer delildir. Bu nedenle ahir omrunde suclamalara dayanamayip koruyuculugu birakmak isteyen Harding’e bunun kisisel bir mesele olmadigini, butun kiliseye zarar verecegini soyler. Londra’daki bazi nufuzlu kisileri yanina cekmeye calisir.

‘In former times great objects were attained by great work. When evils were to be reformed, reformers set about their heavy task with grave decorum and laborious argument. An age was occupied in proving a     grievance, and philosophical researches were printed in folio pages, which it took a life to write, and an eternity to read. We get on now with a lighter step, and quicker: ridicule is found to be more convincing than argument, imaginary agonies touch more than true sorrows, and monthly novels convince, when learned quartos fail to do so.’

Sansasyonel gazete Jupiter’de Bold’un basta niyet ettiginden cok daha agir bir makale yazilir Hiram darussifasi hakkinda. Bold bu makale gercekten uzak ve abartili  oldugu icin kendini rahatlatmaya calisir ama bilmemektedir ki milyonlarca seyircisi olan bir ressam en abartili renkleri kullanmak zorundadir.

‘He thought that that at least had no direct appliance to Mr. Harding, and that the absurdly strong colouring of the picture would disenable the work from doing either good or harm. He was wrong. The artist who paints for the million must use glaring colours..’

Kizi Eleanor haric kimse Harding’in neden istifa etmek istedigini anlamaz. Kendini mahva surukledigini dusunur herkes. O ise bu isi halledebilmek icin damadindan gizli Londra’ya gider. Amacina ulastiktan sonra daha dusuk gelirli ama yeniden huzurlu bir adam olur. Kendisine hala Bay Koruyucu diye hitap edenlere ‘artik koruyucu degilim, sadece kilise koro sefiyim’ demektedir. Bakimevi sakinleri ise hem rahatlari kacmis, hem koruyucularina mahcup olmus sekilde kalan omurlerini surdururler. Asik ciftimiz ise, pek tabi, evlenirler.

Kucuk bir kasabanin insanlari etrafinda gecen bu tarz romanlarin da seveni vardir ki ben de onlardan biriyim.Bu kitap Barchester Chronicles isimli ‘beşleme’nin birinci kitabi. 80’lerde cekilmis  olan dizisini bu seriyi bitirince tekrar izleyecegim. Piyasa degil, iddiali degil mutevazi ve samimi bir kitap bu. Yazar sonuc bolumunde soyle diyor: ‘Simdi olaylarin daginik iplerini bir araya getirip soyle yakisikli bir dugum haline getirelim. Bu, yazar icin de okurlar icin de zor olmayacaktir cunku ugrasmamiz gereken cok karakter veya karmasik olaylar yok. Adeti bozmak gerekmeseydi, Barchester’daki meselelerin nasil cozuldugunu okurun hayalgucune bile birakabilirdik.’ (dort cilt daha yazacagindan henuz haberi yok galiba) 

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Prestuplenie i nakazanie / Suc ve Ceza / Crime and Punishment – Dostoyevski


Okudugun kitaplar, izledigin filmler biriktikce, daha zor etkilenir hale geliyorsun. Bazen turunun guzel bir ornegi olan eski bir film, isledigi konu sonradan bir suru filmde daha islendigi icin seni o kadar da etkilemiyor. Bundan dolayi bazen bir filmi veya kitabi uretildigi seneye gore degerlendirip takdir etmek icin kendimi zorlarim. Benim icin Suc ve Ceza, bunu yapmama gerek birakmayan bir roman, “zamansiz” dediklerinden.  Kurgusu tipki Ecinniler’de oldugu gibi beni hayretler icinde birakti. Bir sonraki bolumu deli gibi merak ettirdi ki cok nadir basima gelir. Tekrar okunabileceklerden oldu bu da. 

Lisede okumaya baslamistim aslinda, cinayet sahnesinde ise hassas bunyem fazlaca etkilendigi icin okumayi birakmistim. O zamandan beri de bilincli bir sekilde bu kitaptan kendimi mahrum biraktim. Kismet simdiyeymis. Cinayet o kadar anlamsizdi ki, anlamsiz olmasi nisbetinde etkilemisti beni. Yine oyle oldu aslinda. Hasan Ali Ediz’in cevirisi ile iki cilt olarak basilan bu kitabin iki cildini farkli kisilerden almis oldum. Ilk cildi bir profesore aitmis, ikinci cildi kimden Allah bilir.

Temmuz baslarinda Petersburg’da. Bogucu, basik, pis kokulu binalar. ‘Bir mezari veya bir dolabi’ andiran bir oda. Dokulen kiyafetler ve aclik. Iste Raskolnikov’un ilk sahnedeki hali. Sonya’nin dususunu ilk duydugunda ironik dusuncelere daliyor:

‘Diyorlar ki bunun zaten boyle olmasi gerekmis. Her yil boyle bir yuzdenin bir yerlere defolup gitmesi gerekiyormus… Anlasilan otekilerine engel olmamak, onlarin rahatini saglamak icin olsa gerek… Yuzde! Dogrusu parlak bir laf: yatistirici, bilimsel bir laf… Bir sefer yuzde dendi mi, artik korkuya ne hacet! Bak mesela bunun yerine bir baska soz kullanilsaydi o zaman belki de bu kadar guven verici olmazdi.’

Eline zorlukla gecirdigi birkac rubleyi baskasina vermekte tereddut etmeyen, hukuk ogrenimi goren zeki bir delikanli katil olunca onun yasadiklarini gercekten onemsiyor insan. Bazen ruyamizda sevdigimiz birinin olumunu veya bir suc isledigimizi goruruz de uyaninca gercek olmadigini gormenin ferahligi nasil ruyadaki hosnutsuzlugu bize hissettirmezse, Raskolnikov da oyle biri ki, bu cinayet ruya olmus olsa o da ayni sekilde rahatlayacak ve sevinecek gibi. Peki ayni zamanda nasil bu kadar gururlu olabiliyor, pismanlik duyamiyor bir turlu? Iste onu en basta bu sucu islemeye iten felsefesi:

‘Bir yanda budala, anlamsiz, onemsiz, ters, hastalikli, kimseye yarari olmayan; tam tersine herkese zarari dokunan, nicin yasadigini kendisi de bilmeyen, yarin nasil olsa kendiliginden olecek olan bir kocakari var… Ote yanda da, yardim goremediklerinden bos yere ziyan olan, genc, korpe gucler var… Hem bu gibileri binlercedir… Kocakarinin manastira adadigi parayla yapilmasi ve duzeltilmesi elde olan binlerce hayirli is ve tesebbus var… Yuzlerce, belki de binlerce kisi dogru yola cikariliyor… Onlarca aile sefaletten, ahlak fesadina ugramaktan, fena yola dokulmekten, zuhrevi hastaliklar hastanesine dusmekten kurtariliyor. Hem butun bunlar kocakarinin parasiyla oluyor… Kocakariyi oldur, parasini al, sonra da bu parayi butun insanligin, herkesin yararina harca. Ne dersin, yapacagin binlerce hayirli isle bu kucuk cinayet unutturulamaz mi? Bir hayirli olume karsi binlerce hayat… Bu bir aritmetik isi… Hem genel dengede bu veremli, bu aptal kocakarinin hayatinin ne degeri olabilir?’

Dostoyevski, Raskolnikov’u kader kurbani olarak gostermeye calismasa da, cinayet fikri kafasinda belirmeye baslarken rastlanti ile duydugu ve bu fikri besleyecek bilgiler, kaderin potansiyel suclari engellemek veya gerceklesmesine yardim etmek icin bazi cilveleri oldugunu gosteriyor.

‘Insanlar tabiat kanunlari geregince genellikle iki sinifa ayrilirlar: asagi sinif dedigimiz insanlar ki, biricik odevleri, kendileri gibi birtakim yaratiklarin cogalmasina yarayacak material vazifesi gormekten ibarettir. Bir de, kendi cevrelerinde yeni bir soz soylemek yetenek ve istidadini kendinde goren insanlar sinifi… Birinci bolum, yani kendileri gibi yaratiklarin cogalmasina material odevini gorenler, yaradilislari geregince tutucu insanlardir. Uysal bir yasayis surerler, boyun egerek yasamayi severler… Bence bu cesit insanlar soz dinler ve uysal olmak zorundadirlar, cunku bu onlarin odevidir. Onlar, boyle bir yasayista gururlarini incitecek hicbir sey gormezler. Ikinci sinifa gelince, bunlar boyuna kanun sinirlarini asarlar, yeteneklerine gore yikicidirlar ya da buna yatkindirlar… Buyuk bir cogunlukla ve pek cesitli sozlerle, bugunun, daha iyi seyler adina yikilmasini isterler.’

Marmeladov’a ve ailesine merhamet duyan Raskolnikov, fakirligin verdigi sikintiyi belki de daha guclu hissetmeye basliyor. Marmeladov’un olumunun etraftaki yegane etkisi:

‘Kiracilar birbiri pesinden kendi kapilarina cekildi. Hepsinin halinde, en yakinlarinin beklenmedik bir felaketi karsisinda bile insanlarda her zaman gorulen tuhaf bir sevinc duygusu vardi. En samimi acima, acisini paylasma duygularina ragmen, istisnasiz olarak hic kimse boyle bir duyguya kapilmaktan kendini alamamistir.’

Sunun, yazariyla birlikte olen bir tespit oldugu soylenebilir mi?

‘Belki de Katerina Ivanovna, butun kiracilarin, ayrica Amalya Ivanovna’nin kocasinin kendilerinden hic de asagi olmadigini, belki de onlardan cok daha ustun oldugunu, onlardan hicbirinin merhumun karsisinda boburlenmeye hakki olmadigini bilmeleri icin kocasinin hatirasina gerektigi gibi saygi gostermeyi rahmetliye karsi bir borc saymisti… Belki de burada, gunluk yasamimizda her birimiz ve hepimiz icin zorunlu olan bazi sosyal torenlerde bircok fakir fukarayi sadece baskalarindan geri kalmamak ve o baskalari tarafindan ayiplanmamak dusuncesiyle son cabalarini ve biriktirdikleri son meteligi harcamaya zorlayan o fukara guruhunun hepsinden cok etkisi olmustu.’

Marmeladov ailesinin geri kalan uyelerinin icler acisi hali ve ona gosterdikleri sevgi bazen Raskolnikov’un umutlanmasina yol acmaktadir.

‘Farkinda bile olmadigi bir humma nobeti icinde, sadece birdenbire butun varligini kaplayan bol ve guclu bir hayatin yeni ve sonsuz bir duygusuyla dolu olarak, acele etmeden, yavasca merdivenlerden iniyordu. Bu duygu birdenbire, umulmadik bir anda, affedildigi bildirilen bir idam mahkumunun duyacagi heyecanla olculebilirdi.’

Cogunlukla ise gururlu hali ile gercekci olmayan sevincli haller gelmektedir uzerine:

Kararli ve muzaffer bir eda ile: ‘Artik yeter!’ diye soylendi  ve sanki kara bir guce sesleniyor, ona meydan okuyormus gibi, boburlene boburlene ekledi: ‘Ey seraplar, ey manasiz korkular, ey hayaller hepiniz geri!.. Hayat denilen sey var. Sanki simdi ben yasamiyor muyum? Hayatim, henuz o ihtiyar kocakariyle birlikte sonmedi. Allah sana rahmet etsin, ama sen de baskalarini rahat birak! Artik akillandim, isiga ciktim, irademi, gucumu kazandim. Simdi goruruz! Boy da olcusuruz! Oysa ben bir arsinlik bir alan uzerinde bile yasamaya razi olmustum!

Kizkardesine soyle demistir:

‘Oyle bir sinira gelirsin ki, onu asamazsan mutsuz olursun, o siniri asarsan belki o zaman daha da mutsuz olursun!’

Sonralari, uzerindeki supheler kalktiktan sonra bile teslim olacagini bilmekle beraber hala icinde bir pismanlik duymamasi,  ayni derecede ilginc:

‘Merak ettigim bir nokta var: Acaba beni bekleyen bu on bes – yirmi yillik zindan yasayisim sirasinda, insanlarin onunde, her kelimede kendime haydut diyerek, yalandan aglama gosterileri yapacak kadar ruhca kuculecek miyim?... Evet, evet boyle olmasi gerek! Onlara gerekli olan budur! Iste hepsi de sokaklarda ileri geri mekik dokuyorlar… Ama bunlarin her biri, yaradilisi geregince haydut ve asagilik adam, hatta bundan da kotu: Hepsi de birer budala… Ama, beni surgune gondermekten vazgecmeyi bir dene bakalim, hepsi de soylu bir hosnutsuzluk gostererek kopurup tasacaklar…’

Bunun yaninda ara sira onume cikan mizahi ogeler de yok degil. Mesela Razumihin’in Dunecka’ya olan ilgisini farkeden Raskolnikov’un, onunla ‘iki metre boyunda bir Romeo’ diyerek ve yikanmis olusuyla, surdugu kremlerle dalga gecmesi komikti. Tabi bu gulusmeli diyaloglarin Raskolnikov tarafindan, sorgu yargicinin yanina girerken rahat gorunmek amaciyla yapilmis bir hesap oldugunu dusunursek kurguyu tekrar takdir etmek gerekir.

Diger bir ornek de  Svidrigaylov merhume esi Marfa Petrovna tarafindan surekli ziyaret edilmesi. Son gelisinde ipekli kumastan bir tuvaletle gorunup ona elbisesini begenip begenmedigini sorar. O ise once tuvaleti gozden gecirip sonra dikkatlice kadinin yuzune bakarak: ‘Marfa Petrovna, boyle incir cekirdegi doldurmayan seyler icin bana kadar gelmenin, rahatsiz olmanin ne geregi vardi?’ der.

Daha sonra intihar edecek olan bu adam, gordugu hayaletlerle ilgili ilginc bir fikre de sahipti:

‘Hayaletlerin, hortlaklarin yalniz hastalara gorunduklerini kabul ediyorum. Ama bu hal, hayaletlerin, hortlaklarin sadece hastalara gorunebileceklerini ispat eder, yoksa onlarin hic olmadiklarini degil!’

Epilog, Raskolnikov’un yedi yil kurege mahkum olarak Sibirya’ya gonderildigini, Sonya’nin da onunla beraber gittigini soyluyor. Raskolnikov ‘ikinci kisim’ yani yeni sozler soylemek icin dunyaya gelmis olan insanlardan olmayi beceremedigi icin kendine kizmaktadir:

‘Bari kader, ona pismanligi olsun cok gormeseydi!... Insanin icini yakan, uykusunu kaciran, yurekler acisi bir pismanlik!.. Oyle bir pismanlik ki, korkunc acisi insana, kendini asmayi, ya da suda bogulmayi hayal ettirdigini!... Oh, boyle bir pismanliga ne kadar da sevinecekti! (…) Benim dusunceleri, dunya kurulali beri yeryuzunde kaynasan ve birbirleriyle carpismakta olan oteki dusunce ve teorilerden hangi bakimdan daha budalaca oluyormus?’ diye dusunuyordu.

Sonunda ise Raskolnikov Sonya’nin inancini benimsemeye ve yeni bir hayata baslamaya karar veriyor. Yazara gore bu hayatin bedava verilmedigini, onu cok pahaliya ve gelecekte yapacagi buyuk fedakarliklarla satin almasi gerektigini ogrenecektir. Fakat ‘bizim simdiki hikayemiz burada bitmektedir.’ Keske benim hayalgucume birakmayip onu da yazsaydi Dostoyevski. Bu dikbasli katilin donusumunu gormek de ayni derecede ufuk acici bir yolculuk olabilirdi. 

---------------------------------------------------------

Not: Kitabin onsozunde ilginc bilgi ve tespitler var. Bunlardan biri de Rus edebiyatinin ana malzemelerinden birinin memur tabakasinin hayati oldugu tespiti. Biraz okuyan da basta Gogol ve Cehov olmak uzere memurlari ironic bir uslupla ele alan birden fazla Rus yazar hatirlayacaktir. (Hatta Cehov’un hikayeleri hakkinda yazarken bu yuzden Olacak O Kadar’a benzetmistim) Bu kitapta da romanin akisina dogrudan etki etmemekle birlikte kimi memur tasvirleri var ki cok tanidik geliyor:

‘O, hemen bayagilastirmak icin yururlukteki en yeni dusuncelere hemen ve mutlaka burnunu sokan, bazen samimi olarak hizmet ettikleri her seyi gulunc hale getiren sayisiz, cesit cesit, vakitsiz dogmus, ciliz insanlar, her alanda bilgisi eksik budalalar ve kendisini begenmisler surusunden bir kisi idi.’ 

Bunun yaninda Dostoyevski'nin muhendislik egitimi aldigini, Tolstoy ile cagdas olmalarina ragmen hic biraraya gelemediklerini ve kitap seklinde bir eserinin Turkce'ye ancak 1933 yilinda cevrildigini de onsozden ogrendim. 


27 Mayıs 2016 Cuma

Kaderci / Ivan Turgenyev


1960’larin sonu ile 1980’ler arasinda soyle bir adet varmis bence: Varlik Yayinlari kitaplarini –belki de ucuz diye- alip birilerine hediye etmek. Diger bir adet de, alanin bu kitabi okumamasi olabilir mi? Cunku aldigim kitaplar gayet elden dusme gorunumune sahip olsalar da ortak ozellikleri sayfalarin kesim yerlerinden ayrilmamis olmasi. 1967’de basilmis bir kitabi, hele de ilk sahibi ben degilsem, 2015 yilinda ilk benim okumam normal mi? Halbuki minimal gorunumu ve Nihal Yalaza Taluy gibi genellikle en baba cevirmenler tarafindan yapilmis cevirileriyle bulunmaz bir nimet bence hem o zaman hem simdiki zaman icin.
Kitaptaki oykuler hakkinda kisaca notlar duseyim:

***

Kaderci

Bir olumu trajikomik hale getirebilmek, yazarin buyuk basarisidir bence. Kimilerinin onemli zatlarla ilgili ebced hesaplarini buyuk bir gizemmis gibi one surmesi de komiktir ama, kaderi saplanti haline getirip sairane bir olum tasarlamak ayri komiktir. Basimiza gelenleri kendimizce yorumlamaya calisiriz da, gerceklesmemis olaylar uzerinden ‘olsaydi, ne guzel olurdu’ diye dusunmek en tuhaf huylarimizdan galiba.

Teglev adinda bir subay, oykunun kahramanidir. Bu siradan gorunuslu adamin ‘kader insani’ olarak anilmasinin sebebi canini kolayca tehlikeye atarak bir kopegi kurtarmasi, iskambil falinda cikacak kagitlari dogru bilmesi gibi olaylarla pekisiyor.

Donemin kahramanlik taklidi yapan bazi insanlari soyle tasvir ediliyor:

‘Neler yoktu bunlarda: Byron’luk ve romantizm havasi, Fransiz Ihtilali ve Dekabristleri tutarken Napoleon’a hayranlik; kadere, burclara sonsuz inanc, irade gucune guven, pozculuk, laf ebeligi ve boslugun bitmez tukenmez ic bunalimi… Gercek bir ruh gucuyle yucelik ozlemi, ote yandan kotu terbiye, cahillik, aristokratlik ve yaldiz ozentisi…’

Teglev ile ayni kulubede kalan anlatici, bilmem hangi seytanin durtmesi ile geceyarisi duvara vuruyor. O bunu tekrarladikca Teglev birinin kendisini cagirdigini dusunmeye baslayip disari firliyor. Yetmiyor, adinin ‘Ilyusa’ diye gecenin ortasinda fisildandigini duyuyor.

Dolanip duruyor karanlikta, anlaticinin tak-tak seslerinin kaynagini aciklamasi da birsey degistirmiyor artik. Masa’nin, ‘seninle evlenemem’ deyip kalbini kirdigi o kizin onu bulmaya geldigini soyleyip duruyor. Ertesi gun Petersburg’a gidiyor ve donup Masa’nin uzuntuden kendini zehirledigini soyluyor. Biraz dolastiktan sonra intihar ediyor. Isin ilginc tarafi, ardinda Napoleon ve kendisinin dogum ve olum tarihlerinin rakamlari toplaminin ayni oldugunu gosteren bir ebced hesabini mektup olarak birakiyor! (Kendisi de Napoleon gibi topcu subayidir!)  Anlatici daha sonra da Masa’nin koleradan oldugunu, Teglev’in bunu soyleyen doktora karsi cikarak ‘zehir’ diye direttigini de ogreniyor. Gece cagirilan Ilyusa’nin da satici Ilya oldugunu…

*****

Han
Bu kisaca yasli hanci Akim’in hizmetci Avdotya ile evlenmesi, Avdotya’nin ise yakisikli Naum’a Akim’in paralarini vererek, adamin elinden hem parasini, hem esini hem de hanini almasi seklinde ozetlenebilir. Sonunda Akim haci olup diyar diyar gezmistir. Boyle iste.

******
Certophanov ile Nedopuskin

‘Kayitsiz, belki biraz da alayci tabiat, insanlara, onlarin toplumdaki mevki ve maddi durumlarini hic hesaba katmadan birtakim istidat ve egilimler bagislamistir. Boylece fakir bir memur oglu olan Tihon’u da gayet hassas, tembel, yumusak ve ince ruhlu; sadece zevke duskun, koku, tad alma duygulari son derece geliskin bir insan olarak yarattiktan sonra lahanayla, kokmus balikla beslenmek zorunda birakmisti.’

Bu Tihon (Nedopuskin) bir ciftlik sahibinin yaninda soytarilik ederken, adam saka olsun diye olunce ciftligini ona birakacagini soylemis ve ertesi gun de olmus. Diger mirascilar Tihon ile alay ederken Certophanov onu kurtarir. Son derece kavgaci, surekli ‘kisizade’ olmakla ovunup duran ama haksizliga da baskasina bile yapilmis olsa katlanamayan biridir o.

Bir Yahudi’yi de eziyet eden koylulerin elinden kurtarir ayni sekilde. Adam iyiligin altinda kalmamak icin Certophanov’a guzel bir at hediye eder. Certophanov bu ati (Malek-Adel (?)) cok sever. Bir gece gelip ati caldiklarinda uzuntusu cok buyuk olur. Tam bir yil aradiktan sonra atini bulup getirir. Eskisi gibi atiyla ovunmeye baslar ama icine gizlice yerlesen bir suphe vardir. Acaba bu at Malek-Adel degil midir?

Tum hayvan besleyenler dusunur mu bunu bilmem, ama tavsanim niyet cektirilen beyaz tavsanlarla birebir ayni oldugu icin ben dusunurum arada: Acaba bir suru tavsanin arasina salsam, geri doner mi? Beni tanir mi? Ben hangisi oldugunu kesin olarak bilir miyim? J

Atin Malek-Adel olmadigini diyakosun ‘yeni atiniz eskisinden daha guzel’ sozuyle kesin olarak anlayan Certophanov, ati bir hendege goturur, vuracaktir. At ise kacmaya baslar. Ben at kurtuldu diye sevinirken, zavalli at o an evine donmekte olan Certophanov’u ‘ben geldim’ der gibi burnuyla durter. Certophanov ise ati alnindan vurur. Bu Rus yazarlarinin hayvanlara karsi bu acimasizligi benim icin cok fazla. Ne olurdu ki at kurtulsaydi?

******

Mumu

Sagir ve dilsiz, cam yarmasi gibi koylu Gerasim, sehirde kapicilik etmek icin bir konaga gelir. Bir kizi sever, tabi vermezler. Ustelik guzellikle pesini biraksin diye kiza sarhos taklidi yapmasini soylerler cunku Gerasim sarhoslari sevmez. Kizi evlendigi ayyasla beraber koye gonderirler. Gerasim bogulmakta olan bir yavru kopegi kurtarir, besler sonra. Simdi de ona duskundur, aksamlari onu koynunda yatirir. Bu guzel kopege, homurdanmasi ile cikarabildigi tek ses oldugu icin ‘Mumu’ adini verir. Kopegi bahcede goren Hanimefendi, onun yanina getirilmesini emreder. Fakat kopecik cekingendir, Hanimefendiden urkup ona hirlar. Hanim bunu gururuna yediremez, kahyasina kopegin konaktan uzaklastirilmasini soyler. Kopek gizlice satilir ama Gerasim her yerde onu arar. Sonunda kopek boynunda kopardigi iple geri doner.

Boyle bitse ya… Nerdeee? Ben anladim artik, Turgenyev’in tarzi pek Cehov gibi degil. Gulduru unsurlari olsa da, hep aci bitiyor hikayelerin sonu. Geri donen Mumu bir ayyasa havlayinca onun uzaklastirilmasi icin tum konak halki kulubeyi basar. Gerasim onlara isaret diliyle kopegin hakkindan kendisinin gelecegini soyler.

Son yaptigi kopegi bir ahci dukkanina goturup yemek yedirmek olur. Sonra da kayiga binip tugla parcalarina baglayip suya atar! Sart miydi sanki boyle bir son? Koyune geri donerken kopegi de goturse olmuyor mu?