28 Mayıs 2016 Cumartesi

Prestuplenie i nakazanie / Suc ve Ceza / Crime and Punishment – Dostoyevski


Okudugun kitaplar, izledigin filmler biriktikce, daha zor etkilenir hale geliyorsun. Bazen turunun guzel bir ornegi olan eski bir film, isledigi konu sonradan bir suru filmde daha islendigi icin seni o kadar da etkilemiyor. Bundan dolayi bazen bir filmi veya kitabi uretildigi seneye gore degerlendirip takdir etmek icin kendimi zorlarim. Benim icin Suc ve Ceza, bunu yapmama gerek birakmayan bir roman, “zamansiz” dediklerinden.  Kurgusu tipki Ecinniler’de oldugu gibi beni hayretler icinde birakti. Bir sonraki bolumu deli gibi merak ettirdi ki cok nadir basima gelir. Tekrar okunabileceklerden oldu bu da. 

Lisede okumaya baslamistim aslinda, cinayet sahnesinde ise hassas bunyem fazlaca etkilendigi icin okumayi birakmistim. O zamandan beri de bilincli bir sekilde bu kitaptan kendimi mahrum biraktim. Kismet simdiyeymis. Cinayet o kadar anlamsizdi ki, anlamsiz olmasi nisbetinde etkilemisti beni. Yine oyle oldu aslinda. Hasan Ali Ediz’in cevirisi ile iki cilt olarak basilan bu kitabin iki cildini farkli kisilerden almis oldum. Ilk cildi bir profesore aitmis, ikinci cildi kimden Allah bilir.

Temmuz baslarinda Petersburg’da. Bogucu, basik, pis kokulu binalar. ‘Bir mezari veya bir dolabi’ andiran bir oda. Dokulen kiyafetler ve aclik. Iste Raskolnikov’un ilk sahnedeki hali. Sonya’nin dususunu ilk duydugunda ironik dusuncelere daliyor:

‘Diyorlar ki bunun zaten boyle olmasi gerekmis. Her yil boyle bir yuzdenin bir yerlere defolup gitmesi gerekiyormus… Anlasilan otekilerine engel olmamak, onlarin rahatini saglamak icin olsa gerek… Yuzde! Dogrusu parlak bir laf: yatistirici, bilimsel bir laf… Bir sefer yuzde dendi mi, artik korkuya ne hacet! Bak mesela bunun yerine bir baska soz kullanilsaydi o zaman belki de bu kadar guven verici olmazdi.’

Eline zorlukla gecirdigi birkac rubleyi baskasina vermekte tereddut etmeyen, hukuk ogrenimi goren zeki bir delikanli katil olunca onun yasadiklarini gercekten onemsiyor insan. Bazen ruyamizda sevdigimiz birinin olumunu veya bir suc isledigimizi goruruz de uyaninca gercek olmadigini gormenin ferahligi nasil ruyadaki hosnutsuzlugu bize hissettirmezse, Raskolnikov da oyle biri ki, bu cinayet ruya olmus olsa o da ayni sekilde rahatlayacak ve sevinecek gibi. Peki ayni zamanda nasil bu kadar gururlu olabiliyor, pismanlik duyamiyor bir turlu? Iste onu en basta bu sucu islemeye iten felsefesi:

‘Bir yanda budala, anlamsiz, onemsiz, ters, hastalikli, kimseye yarari olmayan; tam tersine herkese zarari dokunan, nicin yasadigini kendisi de bilmeyen, yarin nasil olsa kendiliginden olecek olan bir kocakari var… Ote yanda da, yardim goremediklerinden bos yere ziyan olan, genc, korpe gucler var… Hem bu gibileri binlercedir… Kocakarinin manastira adadigi parayla yapilmasi ve duzeltilmesi elde olan binlerce hayirli is ve tesebbus var… Yuzlerce, belki de binlerce kisi dogru yola cikariliyor… Onlarca aile sefaletten, ahlak fesadina ugramaktan, fena yola dokulmekten, zuhrevi hastaliklar hastanesine dusmekten kurtariliyor. Hem butun bunlar kocakarinin parasiyla oluyor… Kocakariyi oldur, parasini al, sonra da bu parayi butun insanligin, herkesin yararina harca. Ne dersin, yapacagin binlerce hayirli isle bu kucuk cinayet unutturulamaz mi? Bir hayirli olume karsi binlerce hayat… Bu bir aritmetik isi… Hem genel dengede bu veremli, bu aptal kocakarinin hayatinin ne degeri olabilir?’

Dostoyevski, Raskolnikov’u kader kurbani olarak gostermeye calismasa da, cinayet fikri kafasinda belirmeye baslarken rastlanti ile duydugu ve bu fikri besleyecek bilgiler, kaderin potansiyel suclari engellemek veya gerceklesmesine yardim etmek icin bazi cilveleri oldugunu gosteriyor.

‘Insanlar tabiat kanunlari geregince genellikle iki sinifa ayrilirlar: asagi sinif dedigimiz insanlar ki, biricik odevleri, kendileri gibi birtakim yaratiklarin cogalmasina yarayacak material vazifesi gormekten ibarettir. Bir de, kendi cevrelerinde yeni bir soz soylemek yetenek ve istidadini kendinde goren insanlar sinifi… Birinci bolum, yani kendileri gibi yaratiklarin cogalmasina material odevini gorenler, yaradilislari geregince tutucu insanlardir. Uysal bir yasayis surerler, boyun egerek yasamayi severler… Bence bu cesit insanlar soz dinler ve uysal olmak zorundadirlar, cunku bu onlarin odevidir. Onlar, boyle bir yasayista gururlarini incitecek hicbir sey gormezler. Ikinci sinifa gelince, bunlar boyuna kanun sinirlarini asarlar, yeteneklerine gore yikicidirlar ya da buna yatkindirlar… Buyuk bir cogunlukla ve pek cesitli sozlerle, bugunun, daha iyi seyler adina yikilmasini isterler.’

Marmeladov’a ve ailesine merhamet duyan Raskolnikov, fakirligin verdigi sikintiyi belki de daha guclu hissetmeye basliyor. Marmeladov’un olumunun etraftaki yegane etkisi:

‘Kiracilar birbiri pesinden kendi kapilarina cekildi. Hepsinin halinde, en yakinlarinin beklenmedik bir felaketi karsisinda bile insanlarda her zaman gorulen tuhaf bir sevinc duygusu vardi. En samimi acima, acisini paylasma duygularina ragmen, istisnasiz olarak hic kimse boyle bir duyguya kapilmaktan kendini alamamistir.’

Sunun, yazariyla birlikte olen bir tespit oldugu soylenebilir mi?

‘Belki de Katerina Ivanovna, butun kiracilarin, ayrica Amalya Ivanovna’nin kocasinin kendilerinden hic de asagi olmadigini, belki de onlardan cok daha ustun oldugunu, onlardan hicbirinin merhumun karsisinda boburlenmeye hakki olmadigini bilmeleri icin kocasinin hatirasina gerektigi gibi saygi gostermeyi rahmetliye karsi bir borc saymisti… Belki de burada, gunluk yasamimizda her birimiz ve hepimiz icin zorunlu olan bazi sosyal torenlerde bircok fakir fukarayi sadece baskalarindan geri kalmamak ve o baskalari tarafindan ayiplanmamak dusuncesiyle son cabalarini ve biriktirdikleri son meteligi harcamaya zorlayan o fukara guruhunun hepsinden cok etkisi olmustu.’

Marmeladov ailesinin geri kalan uyelerinin icler acisi hali ve ona gosterdikleri sevgi bazen Raskolnikov’un umutlanmasina yol acmaktadir.

‘Farkinda bile olmadigi bir humma nobeti icinde, sadece birdenbire butun varligini kaplayan bol ve guclu bir hayatin yeni ve sonsuz bir duygusuyla dolu olarak, acele etmeden, yavasca merdivenlerden iniyordu. Bu duygu birdenbire, umulmadik bir anda, affedildigi bildirilen bir idam mahkumunun duyacagi heyecanla olculebilirdi.’

Cogunlukla ise gururlu hali ile gercekci olmayan sevincli haller gelmektedir uzerine:

Kararli ve muzaffer bir eda ile: ‘Artik yeter!’ diye soylendi  ve sanki kara bir guce sesleniyor, ona meydan okuyormus gibi, boburlene boburlene ekledi: ‘Ey seraplar, ey manasiz korkular, ey hayaller hepiniz geri!.. Hayat denilen sey var. Sanki simdi ben yasamiyor muyum? Hayatim, henuz o ihtiyar kocakariyle birlikte sonmedi. Allah sana rahmet etsin, ama sen de baskalarini rahat birak! Artik akillandim, isiga ciktim, irademi, gucumu kazandim. Simdi goruruz! Boy da olcusuruz! Oysa ben bir arsinlik bir alan uzerinde bile yasamaya razi olmustum!

Kizkardesine soyle demistir:

‘Oyle bir sinira gelirsin ki, onu asamazsan mutsuz olursun, o siniri asarsan belki o zaman daha da mutsuz olursun!’

Sonralari, uzerindeki supheler kalktiktan sonra bile teslim olacagini bilmekle beraber hala icinde bir pismanlik duymamasi,  ayni derecede ilginc:

‘Merak ettigim bir nokta var: Acaba beni bekleyen bu on bes – yirmi yillik zindan yasayisim sirasinda, insanlarin onunde, her kelimede kendime haydut diyerek, yalandan aglama gosterileri yapacak kadar ruhca kuculecek miyim?... Evet, evet boyle olmasi gerek! Onlara gerekli olan budur! Iste hepsi de sokaklarda ileri geri mekik dokuyorlar… Ama bunlarin her biri, yaradilisi geregince haydut ve asagilik adam, hatta bundan da kotu: Hepsi de birer budala… Ama, beni surgune gondermekten vazgecmeyi bir dene bakalim, hepsi de soylu bir hosnutsuzluk gostererek kopurup tasacaklar…’

Bunun yaninda ara sira onume cikan mizahi ogeler de yok degil. Mesela Razumihin’in Dunecka’ya olan ilgisini farkeden Raskolnikov’un, onunla ‘iki metre boyunda bir Romeo’ diyerek ve yikanmis olusuyla, surdugu kremlerle dalga gecmesi komikti. Tabi bu gulusmeli diyaloglarin Raskolnikov tarafindan, sorgu yargicinin yanina girerken rahat gorunmek amaciyla yapilmis bir hesap oldugunu dusunursek kurguyu tekrar takdir etmek gerekir.

Diger bir ornek de  Svidrigaylov merhume esi Marfa Petrovna tarafindan surekli ziyaret edilmesi. Son gelisinde ipekli kumastan bir tuvaletle gorunup ona elbisesini begenip begenmedigini sorar. O ise once tuvaleti gozden gecirip sonra dikkatlice kadinin yuzune bakarak: ‘Marfa Petrovna, boyle incir cekirdegi doldurmayan seyler icin bana kadar gelmenin, rahatsiz olmanin ne geregi vardi?’ der.

Daha sonra intihar edecek olan bu adam, gordugu hayaletlerle ilgili ilginc bir fikre de sahipti:

‘Hayaletlerin, hortlaklarin yalniz hastalara gorunduklerini kabul ediyorum. Ama bu hal, hayaletlerin, hortlaklarin sadece hastalara gorunebileceklerini ispat eder, yoksa onlarin hic olmadiklarini degil!’

Epilog, Raskolnikov’un yedi yil kurege mahkum olarak Sibirya’ya gonderildigini, Sonya’nin da onunla beraber gittigini soyluyor. Raskolnikov ‘ikinci kisim’ yani yeni sozler soylemek icin dunyaya gelmis olan insanlardan olmayi beceremedigi icin kendine kizmaktadir:

‘Bari kader, ona pismanligi olsun cok gormeseydi!... Insanin icini yakan, uykusunu kaciran, yurekler acisi bir pismanlik!.. Oyle bir pismanlik ki, korkunc acisi insana, kendini asmayi, ya da suda bogulmayi hayal ettirdigini!... Oh, boyle bir pismanliga ne kadar da sevinecekti! (…) Benim dusunceleri, dunya kurulali beri yeryuzunde kaynasan ve birbirleriyle carpismakta olan oteki dusunce ve teorilerden hangi bakimdan daha budalaca oluyormus?’ diye dusunuyordu.

Sonunda ise Raskolnikov Sonya’nin inancini benimsemeye ve yeni bir hayata baslamaya karar veriyor. Yazara gore bu hayatin bedava verilmedigini, onu cok pahaliya ve gelecekte yapacagi buyuk fedakarliklarla satin almasi gerektigini ogrenecektir. Fakat ‘bizim simdiki hikayemiz burada bitmektedir.’ Keske benim hayalgucume birakmayip onu da yazsaydi Dostoyevski. Bu dikbasli katilin donusumunu gormek de ayni derecede ufuk acici bir yolculuk olabilirdi. 

---------------------------------------------------------

Not: Kitabin onsozunde ilginc bilgi ve tespitler var. Bunlardan biri de Rus edebiyatinin ana malzemelerinden birinin memur tabakasinin hayati oldugu tespiti. Biraz okuyan da basta Gogol ve Cehov olmak uzere memurlari ironic bir uslupla ele alan birden fazla Rus yazar hatirlayacaktir. (Hatta Cehov’un hikayeleri hakkinda yazarken bu yuzden Olacak O Kadar’a benzetmistim) Bu kitapta da romanin akisina dogrudan etki etmemekle birlikte kimi memur tasvirleri var ki cok tanidik geliyor:

‘O, hemen bayagilastirmak icin yururlukteki en yeni dusuncelere hemen ve mutlaka burnunu sokan, bazen samimi olarak hizmet ettikleri her seyi gulunc hale getiren sayisiz, cesit cesit, vakitsiz dogmus, ciliz insanlar, her alanda bilgisi eksik budalalar ve kendisini begenmisler surusunden bir kisi idi.’ 

Bunun yaninda Dostoyevski'nin muhendislik egitimi aldigini, Tolstoy ile cagdas olmalarina ragmen hic biraraya gelemediklerini ve kitap seklinde bir eserinin Turkce'ye ancak 1933 yilinda cevrildigini de onsozden ogrendim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder