31 Ocak 2017 Salı

Kadın Pençesi – Halid Ziya Uşaklıgil



O nasıl bir kapak resmidir yahu! Allah iyiliğinizi versin. 4 sayfalık hikayenin adını vermişsiniz kitaba zaten ilgi çeker diye. Tabii Alık Abdül’ü seçecek değildiniz ya…

Uşaklıgil’in kısa hikayeciliğini de görmüş bulunuyoruz böylece. Romanlarında olduğu gibi bir hüzün, bir melankoli sarmış durumda hikayeleri. Geneli de savaştan çıkmış bir ülkenin yaşadığı buhranlı dönemlerden kesitler sunuyor.

Kadın Pençesi, hasbelkader güzel bir kadınla evlenmiş tipsiz bir adamın, sonradan her gece barlarda eğlenen eşini uzaktan gözetleyerek acı çekmesini anlatıyor. Her gece başka bir adamın kolunda bardan çıkan pençe sahibi kadın, bir gece de kocası olan bu adama acıyarak ‘gel bu gece de seninle gideyim’ diyor. Bu.

Köşe Başında, Mehmet Akif Ersoy’un Hasta şiirini anımsattı bana. Şairin ‘Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada!’ dediği gibi, bu hikayede de köyden geçen hastalıklı askerler hep bir köşe başı bulup kıvrılarak son uykularına yatarlar. Hikayeden bir bölüm:

İşte ne zamandan beri devam eden manzaraların dehşet ve korkunçluğundan sonra benliğimizle bu uğursuz çevre arasında bir çeşit alışma ve dostluk doğdu denebilir. Artık görülen şeyler umulmayan birer korkunç olay, işitilen şeyler beklenmeyen birer kabahat  değil; galiba daha kötüsüne, daha acısına tesadüf edilmemekten doğan bir duyguyla olağan zamanlarda insanın duygularını altüst edecek olayların yanından ilgisiz bir itidal ile geçiliyor. Sanki olaylar ve görülen şeylerle etkileri alıp kabul eden ten arasında dokunuşun şiddetini hafifleten bir kabuk var.’

Malim Menalim, diğer bir öykünün adı. Çok sevdiği kadın başkası ile evlenince diyar diyar gezen, dermansız bir hastalığa yakalanan adamın, aşkın başladığı ve bittiği yerlere son bir kere daha gidip hayatıyla vedalaşmasını anlatıyor. Becucci’nin Tesoro Mio isimli valsini bana tanıtması açısından güzeldi.

Alık Abdül ise askerde kaybolduğu için onu beklemeyip başkasına yar olan sevdiğini unutamayan, kendini kuyuya atıp öldüren bu sevgiliyi sonunda aynı şekilde takip eden ayrı bir dertli.


30 Ocak 2017 Pazartesi

Utanmaz Adam – Hüseyin Rahmi Gürpınar



Standart bir HRG romanı, ne eksik ne fazla. Anti-hero’muzun adı Avnüssalah (tuhaf isim beklentimi daha ilk sayfada karşılıyor yazar) Lanet, işsiz ve hayırsız bir evlat bu adam. Babasının dövmesi, anasının sevmesi ile büsbütün arsız büyümüş. Ortalıkta kıtlık var; şanslı iseler evde biraz kuru ekmek biraz da zeytin bulunur. Avnüssalah ise fare gibi koklaya koklaya bunları bulup hakkından gelir. Arkadaşı Ali Safder’le birlikte türlü dolaplar çevirir, komşunun yemişlerini çalar. Başkalarına şantaj yapmaya teşebbüs ederler.

Bu kıtlık günleri içerisinde komşusunun kedisini pişirip ailesine yedirir (öğk!) Zavallı komşu kedisinin kaybolduğunu söylemek için geldiğinde foyası meydana çıkar. Evlerini taşlarlar.

Namusluluğu yüzlerinde bir karnaval maskesi gibi taşıyan hırsızlar cemiyet için dağ haydutlarından daha tehlikelidirler. Onlar için çalmak bir hüner ve kanunun cezalarından kaçmak adeta bir cambazlıktır.’

Şantaj dalaverelerinden fırsat buldukça gazetelere ahlaksız hikayeler göndermeye başlarlar. ‘Karanlıkta Neler Oluyor?’ gibi yazılar hakkında fikir alışverişleri ilginç. Yetmez, Gönül Doktoru adıyla aşıklara derman satarlar. Dertli Gönüllere Teselli Yurdu açıp abuk sabuk masraflar icat edip ücreti kabartırlar.

Zaman geçti, o yüzden bütün olaylar aklımda değil. Halbuki ben bu bloğu unutmamak için açmıştım. Neyse, olduğu kadar artık. Bu yazıyı da kitabın sonunda konferans verecek kadar palazlanan Avnüssalah’ın sözleri ile bitireyim:

‘Çaldım, dolandırdım, sağdan soldan sızdırdım. Karşıma hiçbir davacı çıkmadı. Çünkü yere vurduklarım benden suçlu mahkeme kaçkınlarıydı. Yakalarını adalete teslim etmeden beni ele veremezlerdi.’



29 Ocak 2017 Pazar

Doctor Zhivago – Boris Pasternak



Rus klasiklerini genelde severim ama bunu sevemedim. Karakterlerin çektiği acılar hiç umurumda olmadı. Okuyalı da bir süre olduğundan aklımda bölük pörçük şeylerden başka bir şey kalmadı. Zaten konuyla ilgili tarihsel bilgim yok, Pasternak da bu konuda pek  yardımcı olmuyor.

Rus devriminin sonuçlarını ele alan kitap, kahramanımız Yuri’nin annesinin cenazesi ile başlıyor. Yuri dayısı Nikolay Nikolayeviç ile birlikte yaşıyor. Bir de Lara var: Babası yaşındaki avukat Komarovsky onunla ilgilendiği için hem gururlanan hem de bundan tiksinen bir kız. Pasha isimli bir gençle evlenir ama o da askere gitme kararı verip onu kızı ile bırakır.

‘O ılık, kurşuni ışıklarla aydınlanan dağ sabahında Çar’ı seyreden Yuri, ona acımaktan kendini alamadı. Bu çekingen, utangaç kimsenin bir zorba olduğunu, bağışlamak, öldürmek, hatta sürgüne yollamak yetkilerine sahip bulunduğunu bilmek insanın içini burkuyordu.’

Yuri ise Tonya ile evlenir. Savaş yüzünden tanıyamadığı çocukları, uzun yolculuklar sonucunda ulaştıkları Varykino’daki yeni kulübeleri, orada ekip dikerek karın doyurmaya çalışmaları, Yuri’nin tek başına yaptığı ve onu neredeyse öldüren uzun yolculuk.

‘Onun için gerçekten yaşamanın en kolay yolu herkes gibi yaşamaya çalışmaktı. Herhangi bir iz bırakmamaya çalışarak başkalarının yaşamları arasında kaybolmak gerekiyordu. Paylaşılmayan mutluluk, mutluluk sayılmazdı. Kentte tek ördek, kendi ördekleri; tek içki kendi içtikleri ispirto olduğu için bunlar gerçekliklerini yitirmişler, sanki içki ve ördek olmaktan çıkmışlardı. İşte bu, her şeyden çok canını sıkıyordu.’

‘Bir zamanlar ben de aşırı derecede devrim taraftarıyım ama şimdi zorla hiçbir şey kazanılamayacağını biliyorum. İnsanlar iyiliğe, iyilikle götürülmeli.’

Çocukluğumda geçirdiğimiz yaşamı çok iyi anımsıyorum. Barış ve sükun içinde yaşadığımız o günler bugün gibi gözümün önünde. O zamanlar herkes kendini akıllıca davranmaya, vicdanının sesine uymaya zorunlu hissediyordu. Cinayetler yalnızca oyunlarda, gazetelerde ve dedektif romanlarında geçerdi. Günlük yaşantımıza girmemişti. Sonra birdenbire bu sakin, günahsız yaşamdan, soykırım, zulüm dolu bir dünyaya geçiverdik. Cinayetler ödüllendiriliyor, işkence en doğal hak gibi görülüyordu. Bu durumun böyle süreceğini, cezasız kalacağını sanmıyorum. Her şeyin nasıl başladığını, nasıl bozulduğunu sen benden daha iyi anımsarsın.


Bir süre aşıklar Lara ve Yuri tekrardan buluşuyor ama bir sonraki, son buluşmaları Yuri’nin cenazesinde oluyor. En sonunda da Tanya isimli bir kızın meğerse bu ikisinin kızı olduğunu öğreniyoruz.