23 Ocak 2017 Pazartesi

Barchester Towers - Anthony Trollope



Hayatımı geriye sarmak isteyecek kadar büyük bir acının ve çaresizliğin içinde bulduğum zamanlara rastlar bu kitap. Ölüme bu yaşıma kadar bu kadar yabancı kalabilmişken, birbiri ardına sökün eden ölümler yüzünden çalan telefondan bile korkar olduğum zamanlar… Bir sürü otobüs yolculuğu gördü bu kitap, balık istifi doldurulmuş dolmuşlarda, gün ışımadan okundu. Hiç de hafif olmamasına rağmen haftalarca sırtımda taşındı.

Bu yüzden ‘Kitap Hikayeleri’ koydum bu bloğun adını. Evlendiğim hafta, doktoraya başladığım günler, sevdiklerimi kaybettiğim günler, hepsine tanık olan bir kitap mutlaka var. Ve o kitap aklıma geldiğinde, o olaylar sırayla geliyor aklıma. Gelecekteki mutluluk ve üzüntülerim de hep böyle birer kitapla anılacak. Bence düzenli kitap okuyan herkes için durum biraz böyledir.

Anılarla kitapları bu kadar iç içe sokmuşken, son zamanlarda yaptığım bir şeyden de bahsedeyim. Kitap ayracı olarak fotoğrafları kullanıyorum. Çocukluk fotoğraflarından başladım. Yıllardır baka baka kanıksadığımı sandığım fotoğraflar, kitabı her açtığımda incelediğim için daha önce görmediğim detayları gösteriyor.

*    *     *      *    *
Madem ki artık diğer okumalardan fırsat bulup kolay kolay roman okuyamayacaktım, bari beğeneceğimden emin olduğum bir kitabı taşımalıydım yanımda. The Warden ile tanıştığım The Barsetshire Novels serisinin naifliği ve güzelliği bu kitapta da aynen devam ediyordu.

Serinin ilk iki kitabından BBC bir mini dizi çekmiş, ben daha yokken J Çok komik, karakterleri yerli yerinde bir dizi. Arada bu diziden görseller kullanacağım.

     *    *    *    *    *

Anthony Trollope sevdiğim bir yazar. Bu kitabın önsözü ile ne derece çalışkan ve disiplinli olduğunu anladım. Annesi de çok üretken bir yazarmış ve yazarlığa 50 yaşında, ailesini fakirlikten kurtarmak için başlamış. 26 yılda 114 kitap yazmış, bazılarını bitişikteki odada ölmekte olan eşi ve iki çocuğuna bakarken.

Trollope hırpani kılıklı, kocaman, tuhaf ve çirkin olarak tanımlarmış kendisini. ‘Şundan eminim ki yaşayan hiçbir insan benim kadar sık dayak yememiştir.’ Demiş ayrıca. Yıllarca posta memuru olarak çalışmış. Yazı yazabilmek için sabah 5:30’da kalkar, bütün boş zamanlarını da yazarak geçirirmiş. Yazarlığa mesai gibi yaklaşması, roman ve hikayelerini sevmeme engel olmadı.

 *    *    *    *    *

Yeni kitabımız ‘Acaba yeni piskopos kim olacak?’ sorusu ile açılıyor. Piskoposumuzun oğlu Dr. Grantly, kendi kendine üzülerek itiraf ediyor ki babasının ruhunu bir an önce teslim etmesini istemektedir ki kendisi onun yerine geçebilsin. Halbuki durumlar öyle gelişmez: Ölümün zamanlaması ve o zamanın politikaları birleşince, yeni piskopos Mr. Proudie, eşi Mrs. Proudie ve yardımcıları Mr. Slope Barchester’a gelirler.

Eleanor ve virtüöz babası. 

Şaşırarak görüyoruz ki, hem Harding’in kızını alayım, hem de adamı işinden edeyim diyen radikal  John Bold ölmüş, geride küçük bir erkek bebek bırakmıştır. Eleanor eşinin matemini tutmakta, küçük yavrusu ile avunmaktadır:

‘Hers was one of those feminine hearts which cling to a husband, not with idolatry, for worship can admit of no defect in its idol, but with the perfect tenacity of ivy. As the parasite plant will follow even the defects of the trunk which it embraces, so did Eleanor cling to and love the very faults of her husband.’

‘At the loss of every dear face, at the last going of every well beloved one, we all doom ourselves to an eternity of sorrow, and look to waste ourselves away in an ever-running fountain of tears. How seldom does such grief endure! How blessed is the goodness which forbids it to do so! ‘Let me ever remember my living friends, but forget them as soon as dead’ was the prayer of a wise man who understood the mercy of God. Few perhaps would have the courage to express such a wish, and yet to do so would only be to ask for that release from sorrow, which a kind Creator almost always extends to us.

Alan Rickman, Mr. Slope'un meşhur gülümsemesiyle.

Yeni piskopos silik bir insandır; kararlarında dominant Mrs. Proudie ve başlı başına bir karakter olan Mr. Obadiah Slope’un etkisinde kalmaktadır. Bu Mr. Slope dizide Harry Potter’ın Professor Snape’i Alan Rickman’ın gençliği tarafından başarıyla canlandırılmış. Öyle bir Slope ki, spin-off yapılsa yapılır. O samimiyetsiz sırıtması, yaptığı ayak oyunları, tok sesiyle bezgin bezgin, kendini beğenmiş bir şekilde konuşması. ‘Polished smile’ları, ‘pious glance’ları ile Slope, daha çok işlenmesi gereken, çünkü gerçek hayatta bir çok karşılığı olan, nabza göre şerbet veren bir karakter türü:

‘From the poorer classes he exacts an unconditional obedience to a set rules of conduct, and if disobeyed he has recourse (…) With the rich, experience has already taught him that a different line of action is necessary. Man in the upper walks of life do not mind being cursed, and the women, presuming that it be done in delicate phrase, rather like it.’

Dominant teyze ve çekinik beyi piskopos :)

Mrs. Proudie ise bağnaz, tabularını dayatmaya çalışan biri: ‘On looking at the Bradshaw, I see that there are three trains in and three out every Sabbath. Could nothing be done to induce the company to withdraw them? Don’t you think, Dr. Grantly, that a little energy might diminish the evil?’
Aslında Sabbath inanışının etkilerini İngiltere’de hala görmek mümkün. Pazar günleri toplu taşıma daha seyrektir, saat 4’te çoğu dükkan ve restoranlar kapanır. Bunun dini bir inanışa dayandığını öğrenmek beni şaşırttı.

Kayınpederini pek seven başdiyakoz Grantly :)

‘Good heavens!’ ifadesini her türlü duygusunu açığa vurmak için kullanan Dr. Grantly, daha çok savuracaktır bu ifadeyi. Piskopos takımına karşı savaş ilan eder. Çünkü gelir gelmez Mr. Slope katedralde vaaz vermiş, onun işleri yürütüşüne laf sokmaktan çekinmemiş, herkesin ilgiyle dinlediği Harding’in kilise müziğinin boş iş olduğunu söylemiştir.

Hiram’ın bakımevinden ve lojmandan çıkarılmış olan Harding, kendine bir oda tutmuştur. Bakımevine düşürülmüş bir ücretle tekrar bir gardiyan atanması söz konusu olunca bir sevinçtir kaplar kendisini. Ama hep muhatap olmak zorunda kaldığı Slope, gardiyanlığın kendisine bakımevinde bir Pazar okulu açması karşılığında verileceğini söyleyince, zamanın gerektirdikleri üzerine söylevde bulununca, kendini zamanı geçmiş bir adam gibi hissetmeye başlar:

‘A man is sufficiently condemned if it can only be shown that either in politics or religion he does not belong to some new school established within the last score of years. He may then regard himself as rubbish and expect to be carted away. A man is nothing now unless he has within him a full appreciation of the new era; an era in which it would seem that neither honesty nor truth is very desirable, but in which success is the only touchstone of merit. (…) New men and new measures, long credit and few scruples, great success or wonderful ruin, such are now the tastes of Englishmen who know how to live.’

Bu şartlarla işi kabul etmek istemediğini, bunun ‘para için uğraşmak’ olacağını söylediğinde Dr. Grantly’nin cevabı hazırdır: ‘If honest men did not squabble for money, in this wicked world of ours, the dishonest men would get it all.’

Barchester’da bir din adamı pozisyonunu dolduran, ama kelebek koleksiyonu yapmak için İtalya’ya Como gölü kıyısına giden ve yıllardır orada olan bir Mr. Stanhope vardır. Giyinip kuşanmayı seven eşi, gösterişsiz ama becerikli büyük kızı Charlotte, uçarı ama sevimli oğlu Bertie ve güzeller güzeli, yürüyemeyen küçük kızı Madeline ile birlikte bu beyefendi, Mrs. Proudie’nin girişimleri sonucunda Barchester’a geri çağırılır.

O sırada Mr. Slope, Harding’den gardiyanlığı artık istemediği ile ilgili söz koparmakla meşguldür. Mrs. Proudie’nin önerdiği ondört çocuklu Mr. Quiverful ile anlaşmaya gidecektir çünkü bu adam gelirinin artması için her şeye peki diyecek bir biçaredir. O ara, tesadüf eseri Eleanor’un varlıklı bir dul olduğunu öğrenir. Onun güzelliğini takdir etmekle beraber, Madeline’e de sürekli ziyaretlerden kendini alamamaktadır. Bu durumda, Eleanor’a yanaşmaya çalışır tekrardan. Ona babasının gardiyanlığı ile ilgili konuşmalarla yanaştığı için Eleanor da Slope’a iyi niyetle yaklaşır. Ama bu iyi niyet, babası, ablası ve Dr. Grantly tarafında bu ikisinin evleneceği ile ilgili bir şüphe uyandırır. Ama yazarımız, Eleanor’un Slope’a yar olmayacağını orijinal bir söylemle erkenden açıklar (işte bunu seviyorum):

 ‘Have not often the profoundest efforts of genius been used to baffle the aspirations of the reader, to raise false hopes and false tears, and to give rise to expectations which are never to be realised? Are not promises made of all but delightful horrors, in lieu of which the writer produces nothing but most commonplace realities in his final chapter? And is there not a species of deceit in this to which the honesty of the present age should lend no countenance?’

Artık Harding için uğraşmaya başlayan Slope’un karşısında Quiverful için direten Mrs. Proudie vardır. Hangisinin yanında yer alacağını bilemeyen piskopos, önce eşine kafa tutmayı düşünür:

Now, bishop, look well to thyself, and call up all the manhood that is in thee. Think how much is at stake. If now thou art not true to thy guns, no Slope can hereafter aid thee. How can he who deserts his own colours at the first smell of gunpowder expect faith in any ally? Thou thyself has sought the battlefield; fight out the battle manfully now thou art there. Courage, bishop, courage! Frowns cannot kill, nor can sharp words break any bones. After all the apron is thine own. She can appoint no wardens, give away no benefices, nominate no chaplains, an’ thou art but true to thyself. Up, man, and at her with a constant heart.’

Tabi gündüz eşinin gazabından kaçabilse de, gece onun hakimiyetini kabulden başka çaresi kalmaz. Slope desteksiz kalmıştır artık. Eleanor ise, varlığına katlanamadığı Slope'u yine de başkalarına karşı savunmaktadır. Slope, babasının durumun hakkında bilgi vermek bahanesiyle ona mektuplar yazıp ‘O ipek gibi bukleleriniz…’ gibi ifadelerle süsler.  Malesef birinden hem hazzetmeyip, hem de onu savunmaya çalışma durumu bana hiç yabancı değil. Kendimize söylemek istemediğimiz, ama sık sık  başımıza gelebilen bu durumun bir adı bile olmalı bence. Her neyse, doğal olarak Eleanor bu durumdan zarar görür.

Slope gibiler hakkında gerçekçi tespitler yapar yazarımız, benim gibileri kara kara düşündürerek:

‘A man in the right relies easily on his rectitude, and therefore goes about unarmed. His very strength is his weakness. A man in the wrong knows that he must look to his weapons; his very weakness is his strength. The one is never prepared for combat, the other is always ready. Therefore, it is that in this world the man that is in the wrong almost invariably conquers the man that is in the right, and invariably despises him.’

O sırada Dean of Barchester hastalanır. Yeni merak konusu yeni dean’ın kim olacağıdır. Slope hemen kendisi ile ilgili girişimlere başlar, gazetelere yazılar yazdırır, piskoposun kulağına üfler. Fakat ecel bir türlü gelmemektedir!

Dr. Grantly’nin  girişimleri ile Slope’a karşı meydanı boş bırakmamak için ağırbaşlı Mr. Arabin civar köylerden birine göreve getirilir. Onun şerefine köyün zenginlerinden Thorne’lar bir parti verirler. Ki bu partinin anlatımı da hoştur: Köyün sosyal sınıfları, kimin bahçede kimin evde oturacağına nasıl karar verileceği, o zamana göre bile eski moda kalan oyunlar oynanması. İşte bu partide Slope iyice coşarak ‘Bu ölümlü vadide, Tanrı bizi sonsuza kadar dizinin dibine Alana kadar el ele yürümek güzel olmaz mı?’ şeklinde ağdalı cümlelerle Eleanor’a evlenme teklif eder. Bir de beline sarılmaya kalkınca Eleanor’dan tokadı yer!

Yine tanıdık bir durum: Eleanor attığı tokadın ve başına gelenlerin etkisi ile şaşalamıştır. O sırada Stanhope’ların büyük kızı Charlotte onu alır, ne olduğunu sorar. Söylesin mi, söylemesin mi? Söylememek kabalık, söylemek tedbirsizlik olmaz mı?

‘There are some moments in life in which both men and women feel themselves imperatively called on to make a confidence; in which not to do so requires a disagreeable resolution and also a disagreeable suspicion. There are people of both sexes who never make confidences; who are never tempted by momentary circumstances to disclose their secrets; but such are generally dull, close, unimpassioned spirits, ‘gloomy gnomes, who lived in the cold dark mines.’

O da söyler haliyle. Ve önceden yine servetine yönelik olarak planlanmış bir evlilik teklifi daha alacaktır Bertie’den. Ama bu adam epey uçarı olduğu için ablasının bütün planını Eleanor’a söyler.

La Signora Madeline Vesey Neroni

Eşinin hakimiyetini kabul eden piskopos, Slope’u nihayet gözden çıkarır. Yeni dean olarak da onun değil Harding’in adı verilir. Giderayak Madeline Neroni’den de herkesin önünde bir aşağılama seansı alır Mr. Slope:

‘It’s gude to be merry and wise --Mr.Slope,
It’s gude to be honest and true;
It’s gude to be off with the old love – Mr. Slope,
Before you are on with the new!’

Slope Londra’ya döner ve orada başka bir dul ile evlenir. Tabi ki aç kalmayacaktır; Slope’lar hiçbir zaman aç kalmaz!

‘It is well known that the family of the Slopes never starve: they always fall on their feet like cats, and let them fall where they will, they live on the fat of the land. Our Mr. Slope did so.’

Peki sonunda bizim Eleanor kime yar olur? Sessiz sedasız hikayeye giren Mr. Arabin’e! Nasıl olur bu? Mrs. Thorne bu ikisi arasında çöpçatanlık yapmak ister ama, evine misafirliğe çağırdığı bu iki kişi daha ilk günden açılırlar birbirlerine. Mrs. Thorne biraz bozulur. Aslında bizim de istediğimiz, olsun diye çabaladığımız bir şey bizim yardımımız olmaksızın gerçekleştiğinde yaşadığımız o bozulmayı yaşar o da. Harding, artık bu kadarına anlam veremediğim bir mütevazilik ile dean’liği yeni damadına verir. Bir dahaki kitaba kadar Happily Ever After J





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder