29 Aralık 2014 Pazartesi

Murebbiye – Huseyin Rahmi Gurpinar


Elimdeki 1966 basimli kitap tum zamanlarin favorisi Huseyin Rahmi’den. Bu sefer Istanbul’da bir yaliya murebbiye olarak girmis duskun bir Fransiz kadininin maceralarini anlatiyor. HRG romanlarinda genel olarak kadin karakterler cogunluktadir, bunda ise oyle degil. Yalida kadin yok neredeyse; Dehri Efendi, kardesi Amcabey, oglu şemi ve eniste Sadri ana karakterler. Sadri’nin hanimi Melahat’ten pek oyle bahsedilmiyor ama soyle komik bir tasviri var ki eklemek istedim:

“Tavan supurgesine kadin esvabi giydirmisler gibi Melahat Hanim pelerinli, kat kat dantelli yeldirmesini giyip pullu beyaz basortusunu de orterek, bahceye, koruya, bostana ciktigi zaman ruzgarin o uzun boya verdigi dalgalanmalardan urkerek butun vahsi kuslarin kacistiklarini goren bahcivan, efendiden dogum bilgisi ve jeoloji derslerini dinleye dinleye zekasina bayagi bir genisleme gelmis olan o herif bu halden ibret alarak bostana koydugu korkuluklari Melahat Hanimin seklinde yapmaya baslamis ve cok fayda goruldugunun farkina varan komsu bahcivanlar tarafindan model olarak kabul olunmustu.”

Anjel’in gecmisi ile hikaye basliyor. Toplumun ahlaksizligini elestiren oyunlar yazan Baudelaire adinda biriyle iliskisi vardir. Anjel bir cocugu olacagini ogrenince, babalik serefini kime vereyim diye dusunurken aklina bu yazar gelir. Oysa yazarimiz pek oralarda degildir:

“Bodler o piyesin ogutlerine gore davranmak icin degil, para kazanmak istegiyle yazmisti. Onu seyretmeye gelenler de oraya ahlak dersi almak icin degil, hosca bir vakit gecirmek icin gelmislerdi. Ama o kadar kisi agladi denecek. Aglasinlar. Tiyatroda aglamak, gulmenin baska bir sekli demektir. Zaten fizyolojide ‘gulme’ ile ‘aglama’ arasinda, bazi hallerde, fark yok gibidir. Ikisi de sinir zayifligindan ileri gelir. Eger aglamakla ahlak duzelseydi dunyada cocuklardan uslu akilli kimse kalmazdi.”

Sonunda bir anlasmaya varirlar. Anjel mesleginin inceliklerini Bodler’e anlatacak, o da bir kitap yazacak. Kitabin geliri ise dogacak cocugun olacak. Balzac ve Dumas’da oldugu gibi Fransa’da duskun kadinlarin hikayeleri pek ilgi ceker; haliyle Bodler’de sermayeyi cocuga yukledigine pisman olur.

Istanbul’a donersek, Dehri efendi mantarlar hakkinda saatlerce konusabilen, oglu yatili mektepten gelince onu imtihana cekip basarisiz oldugunda falakaya yatiran bir tip. Kardesi kamburunu saklamaya calisan ama murebbiyenin onunde yerlere kadar egilince bunun kabak gibi meydana ciktigini farketmeyen saf bir capkin. Anjel’in midesizligi sagolsun, bu capkin, Sadri ve Semi  gece onun odasina girmek icin nobet tutar hale gelirler. Karanlikta ayni masanin altini elinde lambayla yaklasan Eda Kalfa’dan saklanilacak yer olarak gorup hizla kosusup birbirlerine tos vurusunca ucunun birden idare edildigini anlasalar da hicbiri Anjel’den vazgecmez.

Onlar didisedursunlar, Anjel ortaligi karistirip kenara cekilmistir. Semi iyice hirslanir bir aksam,  Anjel’in odasinin kapisini kirip once odadakini, sonra murebbiyeyi oldurecek, sonra odasina gidip pencereden kendini Bogaz’in serin sularina birakacaktir. Odaya girip dolabin kapisini actiginda kimin cikacagi aslinda kitabin kapaginda belli edilmis, neyse en bastan anlamadim en azindan  Yer yer bayat espriler varsa da ne cikar, ben seviyorum bu adamin romanlarini J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder