26 Eylül 2013 Perşembe

Mai ve Siyah - Halid Ziya Uşaklıgil



Elimdeki kitap 1977 basımı, İnkılap ve Aka Kitabevi’nden. Dilinin sadeleştirildiğini görünce önce hayal kırıklığına uğradım. Ama okumaya başladığımda hiç öyle yeni baskılarda genellikle olduğu gibi dili samimiyetsiz gelmedi. Kitabı İnternet’ten 2. el olarak almıştım, tabi öyle olunca sürprizlere hazırlıklı olmak gerekiyor. Kitabın iki sayfası yırtılmıştı. Ben de e-kitap versiyonunu bulup o sayfaları oradan okudum. Ve orijinal dilinin beni ne kadar yorabileceğini gördüm.  O yüzden artık kararında bir sadeleştirme için 60-70’li yıllar basımlarını arayacağım.




Roman, Ahmet Cemil isimli bir gazeteci bir gencin kendisi ve ailesi için hayal ettikleri ve gerçekte olanları anlatıyor. Mai ve Siyah aynı zamanda Ahmet Cemil’in büyük umutlarla yazdığı eserinin adı. Bu umutlar, kahramanımız arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kardeşi Lamia’ya aşık olduğunda onunla ilgili umutları ile birleşiyor. Bu iki emele karşı, annesi ve kız kardeşi  İkbal’e karşı sorumlulukları da ağır basıyor.

 Bazen bir roman okurken, yazar her ne kadar beni baş kahramanın dünyanın en çilekeş insanı olduğuna ikna etmek istese de ikna olmuyorum. “Bununki de dert mi? Hiç yoktan üzüp duruyor kendini…” diyorum. Mai ve Siyah ise, bu anlamda çok inandırıcıydı. Ahmet Cemil’le birlikte ben de isyan ettim, çıkış yolu aradım. Zavallı hayal dünyasından çıkamadığı için yediği tokatlar da epey şiddetli oldu. Üstelik herşeye o kadar üzülmesine rağmen, ne yapacağını kendine sorduğunda ardarda hep  “Hiç!” cevabını alması…

Sıkıldığım bölümler olmadı mı? Oldu. Mesela uzun uzun bir tabloyu anlatır gibi gökyüzünün büründüğü değişik renkler tasvir edilirken, eh biraz… Ama onlar da sanki maviden siyaha dönüşün tesirini güçlendirmek için gerekliydi.

Bir alıntı:

“Kimi zaman, birdenbire, hiç beklenmeyen bir dakikada akla çarpıvermiş gerçekler vardır. Bunlar, yıllardan beri damla damla, çeşitli zamanlarda döküle döküle birikmiş belirtilerin; küçük küçük kendi başlarına anlamsız simgelerin birden doğuveren sonucudur. Bir hiç, düşünceden geçen bir rüzgar; o anlamsız belirtileri, simgeleri açıverir. Bunlar, aralarındaki bölmeleri kalkıvermiş atomlar gibi birbirine katılır, birbirini bulur, bir yığın oluşturur; görünmemesi olanaksız bir gerçeklik kazanır.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder