27 Kasım 2013 Çarşamba

Hikayeler 1 - Anton Çehov



Sosyal Yayınlar’dan çıkmış dört ciltlik koleksiyonun bir parçası bu kitap. Girişinde uzunca Çehov’un hayatından bahsedilmiş. Favorim Rus yazarlarından olan Çehov’a, 44 yıllık ömrüne bu kadar güzel ve muzip hikayeler sığdırdığı için teşekkür etme imkanım olsaydı keşke!

Evet, 3-4 sayfada öyle manzaralar koyuyor ki gözümün önüne. Sanki Olacak O Kadar’ın Rusya versiyonunu izliyorum. Mesela, “Memurun Ölümü” adlı hikaye…Tiyatroda mutlu mesut oyun seyreden memur Çerviakov’un hikayesi. “Çerviakov seyrediyor, mutluluğun doruklarına ulaştığını duyuyordu. Derken birdenbire… Hikayelerde bu ‘derken birdenbire’lere sık sık rastlanır. Yazarların hakları var: hayat beklenmedik şeylerle o kadar dolu ki…”  Olan şu; Çerviakov ön sıralarda oturan General Brizjalov’un üstüne hapşırdığı ve bunun için cezalandırılacağı kuruntusuyla, en sonunda ölümüne yol açacak bir korku ile yaşar. Hasan Ali Ediz’in önsözünü okuyunca daha iyi anladım aslında: Hapşırdığı için korkan memur, düşük not alan oğlunu dövmesi için komşusuna yalvaran zayıf kadın gibi karakterler ile Çehov köleliğin henüz silinemeyen izlerini resmediyordu. Peki bunu yaparken beni aynı anda hem güldürüp hem hüzünlendirmeyi nasıl başarıyor?

İspiritizma yani ruh çağırma denemeleri, Çehov karakterlerinin gece hayatının en önemli aktivitesi anlaşılan. Bir sürü arkadaş toplaşıp ruh çağırıyorlar, sonra tek başlarına karanlık odalarına gidince de uyku tutmuyor. Mesela, Korkunç Gece isimli hikaye. Bu arada hikayenin konusuna göre Çehov’un yaptığı gibi soyadlarını  Kefenov, Hortlakovski, Cenazeviç  vs.  şekilde çevirdiği için çevireni tebrik etmek lazım.

Çehov’un Rusya’sı bana göre kuruntulu bir millet. Kendini bilmezin biri bir şey söylüyor ve olaylar gelişiyor. En güzel örneklerinden biri Ünlem İşareti adlı öykü. Genç bir memur Katip Perekladin’e eğitim almamış olmasına atfen eleştiride bulunuyor ve onun noktalama işaretlerinin bile neye göre koyulduğunu bilemeyeceğini söylüyor. O saatten sonra Perekladin kendisini kendi gözünde aklamak için uykusuz kalıyor.

Birçok altı çizili satır arasından seçtiklerim:

“Zamanın etkisiyle yeşil yosun tutan duvarlarda atalarımın portreleri asılıydı. Dedelerim beni gururla, sert bakışlarıyla süzerken sanki:
-          Sana temiz bir sopa atmalıydı azizim! demek istiyorlardı.”

“Gözlemeler masaya gelince ihtiyar dul, acı acı ağlayarak:
-          Gözlemeler de tıpkı rahmetli karıcığım gibi pespembe. Onun gibi güzel! Tıpkı onun gibi! dedi.”

“Perekladin kalemi eline alıp mürekkebe batırdı, imza etti:
‘Şube Müdürü Yefim Perekladin!!!’
Bu üç işareti koyarken hem seviniyor, hem kızıyor, hem neşeleniyor, hem de öfke içinde çalkanıyordu.”

“Karısıyla yaşamaya, ona maksadını anlatmaya, acımaya vakit kalmadan ölüverdi kadın. Onunla kırk yıl yaşadı ama bu kırk yıl sanki tamamıyla bir sis içinde geçti. İnsan, sarhoşluk, kavga, yoksulluk içinde yaşadığını bilmiyor ki! Ona acıdığını, ona karşı suçlu olduğunu, onsuz yaşayamayacağını anladığı bir sırada, kadın, sanki inat olsun diye ölüverdi işte.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder