13 Ekim 2013 Pazar

Bugünün Saraylısı – Refik Halid Karay


Çağlayan Yayınevi’nin 1954’te bastığı bu kitap cep kitabı denecek boyutta. Çekilecek çilemi Hemingway ile çektikten sonra bana bir ödül oldu. Uzaktan akrabası Ata Bey’in İstanbul’daki evine yerleşen çarpıcı güzellikteki bir kızın, Ayşen’in ilginç değişimi ve bunun Ata Bey ve daha bir çok kişinin hayatı üzerindeki etkileri çok akıcı, bazen komik, ama çok gerçekçi şekilde anlatılıyor. Cumhuriyet’ten 20-25 sene sonra İstanbul’da “batılılaşma”nın canla başla benimsendiği bir dönemi okumak çok zevkliydi. Serin, Deniz gibi modern isimler, alevli dondurmalar, Dolmabahçe Sarayı’nda açık büfeli davetler, Florya’da deniz banyoları...

Tabi en büyük değişim Ayşen’in “dayı” diye hitap ettiği Ata’da oluyor. Ata’nın ona çıkarcılıkla mı içtenlikle mi bağlı olduğunu uzun süre anlamadım. Ama gerçeğe uygun şekilde, bir yerden sonra şunu düşündürdü roman: İkisinden biri olmak zorunda değil; aslında onunla birlikte gelen maddi ferahlık da, güzelliğinin getirdiği büyülenme hali de onun yokluğunu tatsız hale getiriyor. Roman boyunca takdir edilemeyecek bir çok şey yapsa da Ata’ya acımak bu yüzden çok kolay. Ayşen? Allah onun belasını vermiş zaten.

Daha neler neler:

“Sahi, sinema yapılalı şaşılacak ne kalmıştı? Küçük  bir kasabanın yağmur sulariyle lekeli, dikiş ve yama yerleri meydanda derme çatma perdesinden bütün dünyayı, hatta kurulduğundan bugüne kadar olup bitenleri ve gelecekte olacakları öğrenmek mümkündü. Kendisi de Amerika’nın seksen katlı binalarını, Afrika ormanlarındaki vahşi hayvanlarla Çin ve Hind halkını, daha neleri, denizaltılarının makine dairelerinden tutunuz da yerin dibindeki istihkamları, hepsini filmlerden öğrenmemiş miydi? Yarın onlarla karşılaşsa fazla bir heyecana kapılmayacaktı; eskiden görmüşçesine hareket edecekti.”

“Kazıklar üstüne kurulmuş Florya köşkünü işaretle Ayşen’e:
-Atatürk için yapılmıştı, şenliği de onunla bitti. İnkilabı yapmasaydı şu halk zor soyunurdu böyle, zor yayılırdı kumlara!   dedi.”

“Ata içinden yürek çarpıntılariyle mırıldandı:
-Hah, ona da yumuşamış! Ayol, Ayşen bir nevi Günname imiş te ben farkında olmamışım. Bizi uyuttuktan sonra Boğaziçi gezintilerine kadar işi götürmüş; gencini sarılıp öpmüş, bakalım orta yaşlısına ne biçim iltifatta bulunmuş? Herhalde mahçup Amerikalıyı da mahrum bırakmamıştır ama herifin lisanından anlamıyorum. Elini, saçını, bir tarafını okşadıysa çocukcağızın yüzü domates gibi kızarmıştır. Kan boğmadığına şükür!”

Bonus:

Kitabın arkasındaki fantastik Puro Sabun ve Gripin reklamları! “Puro kullanınız... Daha GÜZEL olursunuz”. O kadar kolay mı ya? Büyük punto = inandırıcılık.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder