19 Nisan 2014 Cumartesi

Le Cercle de Famille / Aile Çevresi – Andre Maurois


Andre Maurois’le de böyle tanışmış olduuuk… Realizm-sonrası edebiyat döneminin temsilcilerindenmiş. Bu bana çok bişey ifade etti mi, hayır. Şu edebiyat akımlarıyla ilgili bi MOOC olsa da öğrensem ya… Lisedeki edebiyat bilgilerim yazılıdan sonra can çekişmeden ölen cinstendi.

 1984  basımı bu kitap Anıt Romanlar’ın bir parçası. Bunların da kendi çapımda koleksiyoneriyim J Hem kapak tasarımları çok hoşuma gidiyor, hem de tam metin ve güzel çevirileri var.  Bir de kapağın sol üst köşesine yazarın vesikalık boyutunda bir portresini koymuşlar ne güzel.

Kitap bana bir akıcı geldi nedense. Annesi ve iki kardeşi ile deniz kenarındaki bir evde tatilde olan Denise, bir gece uyandığında annesinin piyano çalan bir adamın omzuna elini koymuş, şarkı söylemekte olduğunu görür. Tekrar uyur, ama gün geçtikçe çocuk aklıyla hizmetçilerin, başka çocukların imalarını anlamlandırmaya çalıştıkça annesinin babasını doktor Guerin ile aldattığını anlar ve ona  sevgisi saygısı kalmaz. Dini kitaplar okuyan ve azize resimlerine baktıkça annesinin de onlar gibi tövbe edip bir azize olması için dua eden bir kız haline gelir.

Aslında ben Denise’in bazı huylarını ve tepkilerini kendime yakın hissetmiştim kitabın başlarında. Mesela fal tutması:

“Denise, ellerini yenlerine sokmuş, başı önde kaldırımın kenarını çeviren geniş taşlardan yürüyor ve bunları birbirinden ayıran çimento çizgiye basmamaya çalışıyordu. Eğer yol boyunca bu çizgilerden hiç birine  basmadan yürürse doktor gelemiyecekti. Gelmemesini de diliyordu içinden.”

Söylemeye çekindiği şeyleri, yazıya dökmek istemesi. Tedbirliliği, duygularından emin olmadan konuşması gerektiğinde üzerinde hissettiği baskı.  Küçük bir detayın hatırlatmasıyla birdenbire kafasında geçmişte kalmış bir şarkının çalmaya başlaması…

Denise, trende tanıştığı Jacques Pelletot’yu sever ve ondan çok şey bekler. Onun belirgin bir özelliğidir bu. Belki de kadınların büyük işler başarmasına izin olmadığını düşündüğünden, o da evlendiği erkeğin büyük işler yapmasına önayak olmakla teselli bulacaktır. Ama Pelletot daha evlenmeden rehavete kapılır ve doğup büyüdükleri taşra kentinde yaşamayı teklif eder. Paris’teki özgürlük ortamını seven Denise, Jacques’ı salıverir. Sevmediği halde aynı ümitlerle Edmond Hollman’la evlenir. Ona ömrü boyunca sadık kalacağını düşünürken,  onu değersiz bir adamla aldatır. Çocukluğundaki travmalar depreşir ve kocası onu affeder. Ama Paris’in havasından suyundan mı nedir,  Denise’in “eylemleri” sürecektir.

Bence Maurois ne yapmak istediyse onu başarıyor ( Dünya ekonomisi hakkında Paris sosyetesini konuşturduğu bölümler hariç… sorry, you lost me there ) Yani üç kız kardeş babalarının ölüsünün bulunduğu odanın kapısında nöbet tutup bayan Herpain’i içeri almadıklarında için ferahlıyor. “Adam ölürken bile yanında değildi, çocuklarla da onla da hiç ilgilenmedi zaten” diyorsun. Denise “dark side”a geçtiğindeyse pişmanlık ayılıp bayılmalarının ardından sadık bir hayat gelmiyor. Annesinin yaptığı hatayı yapıp, onun aksine hatasından dönen evlat olmuyor Denise. O gerçekten sevdiği doktor Guerin’le evlenmiş ve mutlu olmuşken Denise kimseyi sevmiyor. Öğrenciyken odasında sessizce oturup el ele tutuştuğu bir Ménicault vardı, ona aşık sanıyorsun, onun da metresi oluyor.

On beş yıl sonra annesinin evine tekrar geldiğinde, annesinin yaptığı hiç de bir günah, bir suç gibi gelmez ona. Bay Herpain’in ölüsünü ona son kez göstermediği için pişman olur. İçindeki yara kapanmıştır artık. İşte o zaman da diyorsun ki, “Annesinin durumu daha iyiymiş, Denise gibi hem ailesini ve çocuklarını perişan edip hem kendin mutlu olmamaktansa…”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder