16 Nisan 2014 Çarşamba

To Kill A Mockingbird / Bülbülü Öldürmek – Harper Lee


Bu kitap bana sevgilimin hediyesi J Okuyup beğendiği için değil, güzelmiş diye duyduğu için almış. Buna da şükür J  İsmini daha önce de duymuştum. Yazarın ilk ve tek kitabı olması, ve Pulitzer ödülünü kapıvermiş olması ilgimi çekmişti. Ama hikaye ile ilgili bir şeyler gözüme çarpmasın diye epey dikkat etmiştim.

Hikayenin küçük bir kızın bakış açısından anlatılmasını beklemiyordum.  Jean Louise “Scout” Finch, avukat babası Atticus ve abisi Jem ile küçük Amerikan kasabası Maycomb’da yaşıyor. Scout ve Jem özgür yetişen çocuklar. Gün boyu dışarıdalar, yaz tatillerinde onlara katılan hayal gücü geniş Dill (Jean Louise’e neden Scout diyorlar, Charles’la Dill ne alaka hiçbi fikrim yok. Siz Amerikalılar…)  ile türlü oyunlar icat ediyorlar. Komşunun evden yıllardır çıkmayan oğlu Arthur “Boo” Radley’i  gözetlemek başlıca eğlenceleri. Onunla ilgili dedikoduları duyup kendi aralarında piyes gibi canlandırıyorlar. Evde çok sıkıldığını düşünüp oltanın ucuna taktıkları notu pencereden ona göndermeye çalışıyorlar. Her ne kadar onlar o zaman bilmese de, alsınlar diye bahçelerindeki ağaç kovuğuna küçük hediyeler koyan da Arthur aslında.

Dill’in sokaktan biri gelirse haber vermek için aldığı zili Atticus burnunun dibine gelmişken hala çaresizce çalmaya devam etmesi çok komik J Çocuklar kendi kendilerine planlar yapıp uygulamaya çalışırken yakalandıklarında ne kadar komiklerse, babalarının onları yakaladığındaki şaşkınlık ve kabullenişi de o kadar komik aslında.

Okulda ve etrafta babaları hakkında sürekli “nigger-lover” denildiğini duyan çocuklar zamanla fark ediyorlar ki babaları tecavüz iddiasıyla hapsedilmiş siyahi bir adamı  savunmakla görevlendirilmiştir. Dahası babaları Tom Robinson’u gerçekten “savunmak” niyetindedir. Scout ve Jem siyahi bakıcıları Calpurnia  ile yetişmiştir. İçten içe farkındalardır ki her ne kadar Atticus onları farklı değerlerle yetiştirmiş olsa da, toplumun genelinde siyahiler soyutlanıyordur. Bir beyazla bir siyahi arasındaki bir davanın sonucu önceden bellidir. Öyleyken babaları Tom Robinson’u savunur, duruşmada anlarız ki Mayella Ewell babasının sorumlu olduğu darp izlerini onun üzerine atmış, kendisine tecavüz edildiğini iddia etmiştir. Aslında Mayella siyahi bir adamı öpmek istemiş olmanın utancı içindedir. Duruşmayı izlemek için salona girmeyi başarmış Scout Mayella’nın yalnız hayatı ile ilgili empati yapma gücünü kendinde bulur yine de… Dill ve Jem’i hırslarından ağlatan mahkeme kararı gelir: Daha önce siyahi aleyhine karar vermek jüri için birkaç dakikalık bir işken Atticus bu sürenin birkaç saate kadar uzamasını sağlamıştır. Bu sürenin sonunda jüri yine Tom Robinson’ı suçlu bulmuştur. Maalesef, zincirler bir gecede kırılamıyor. Bülbülleri öldürmek hala çok kolay. Fazla kolay.

 Kitabı özel kılan şey bence çocukların muhakeme yetenekleri ve bazen şakalarından daha komik olan ciddiyetleri. Kilisenin kalorifer dairesine kilitledikleri kadın korku içinde duvarları yumruklayıp büyükler tarafından kurtarılınca Jem’in yorumu: “İmanı yeterince kuvvetliyse yanmazdı ki zaten”. Veya Scout’un öğretmeninin davranışlarını sorgulaması (elimde Türkçe nüsha olmadığı için kendimce çeviriyorum): “Öğretmenim siyahilerin dersini vermenin zamanı gelmişti, diyor. Hadlerini aşıyorlar, yakında bizimle evlenmeyi bile düşünecekler, diyor. Hem Hitler’den bu kadar nefret edip hem de nasıl kendi ülkesindeki insanlara böyle zalim davranabiliyor?”

Bir de Miss Maudie Atkinson’dan bahsetmem lazım. Romanın çocukları en çok anlayan karakterlerinden biri. Onları yargılamayan, pasta yaptığında onlar için de iki küçük pasta yapan, cevaplarıyla eğlenmek için onlara tuzak sorular sormayan bir kadın. Bahçesindeki çiçekleri görüp “He cometh in vanity departeth in darkness!”  diyen radikal dincilere “A merry heart maketh a cheerful countenance!” diye anlayacakları dilden cevap vermesi çok hoştu.

Güzel bir filmi varmış kitabın, daha izlemedim. Ama son bölümdeki Scout’un okuldaki müsamereden “domuz eti” kostümüyle eve yürüyüşünü gözümün önüne getirip gülüyorum sürekli J Filme o kostümü koymuşlardır heralde, zira Scout’u Robert Ewell’in elinden o kostüm kurtarıyor. Kardeşini kurtarmaya çalışan Jem baygın olarak yere yatınca onu eve taşıyan adam da Arthur Radley çıkıyor. Onu gece  evine götüren Scout, o evin kapısında sokağa bakınca Arthur’un gözünden görüyor her şeyi. Yıllardır kepenklerin arasından kendisinin ve Jem’in ona nasıl göründüğünü … Evden sadece onların hayatını kurtarmak için çıkan bu adamı bir daha hiç görmez Scout.

“They don’t do one thing but sing their hearts out for us. That’s why it’s a sin to kill a mockingbird.”

“One maniac and millions of German folks. Looked to me like they’d shut Hitler in a pen instead of letting him shut them up. There was something else wrong – I would ask my father about it.”

“Neighbours bring food with death and flowers with sickness and little things in between. Boo was our neighbour. He gave us two soap dolls, a broken watch and chain, a pair of good-luck pennies, and our lives. But neighbours give in return. We never put back into the tree what we took out of it: we had given him nothing, and it made me sad.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder